Ayşe Yıldırım

On günlük mutluluk!

01 Temmuz 2016 Cuma

Tutuklanmaların ardından Özgür Gündem ile dayanışmanın dalga dalga büyümesi, sadece gazetecilerle de sınırlı kalmayıp çeşitli meslek örgütlerinin de bu dayanışmaya katılması ve uluslararası camiaya mal edilmesine bir nebze de olsa katkıları olduğu için mutluydular.

Hatta Şebnem Korur Fincancı bir adım daha ileriye götürüyordu tutukluluk günlerinin yarattığı mutluluğu: “Asla girip incelememe izin vermeyecekleri şeyi yapabilme fırsatı yakaladım.”

Cezaevi koşullarını, oradaki tutuklu ve hükümlü kadınların durumlarını incelemiş ve gözlemlemişti. Şimdi yeni bir mücadele alanı daha açıyordu kendisine. İnanılmaz bir emek sömürüsü olduğundan söz ediyordu, kimsesiz ve çaresiz ne kadar çok yabancı kadının cezaevinde olduğundan bahsediyordu. Bütün insan hakları aktivistlerinin “cezaevinde yatmasında fayda olduğunu” söylüyordu.

Şebnem Korur Fincancı ve Erol Önderoğlu’nun 10 günlük esaretleri biteli henüz birkaç saat olmuştu ve onlar dostların arasında, sofrasındaydı. TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı da oradaydı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez ile İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Samet Mengüç de. Kimler yoktu ki Dr. Raşit Tükel, Dr. Ali Çerkezoğlu, Adil Tıpçı Prof. Ümit Biçer, Prof. Gençay Gürsoy, akademisyen Esra Mungan, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, avukat Efkan Bolaç, yönetmen Ali Ünal, Cizre’den “ayağı uğurlu gelen” avukat Sertaç Öskan, gazeteciler Celal Başlangıç, Ahmet Şık da oradaydı. 50’ye yakın doktor, akademisyen, gazeteci, insan hakları aktivisti alkışlarla karşılamıştı onları.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Bugün sulh ceza hâkimliğinin politik manipülasyonu ve iktidar sopası olarak kullanılmasına umuyorum bizim durumumuz işaret etmiştir” diyerek sulh ceza hâkimliklerinin durumuna dikkat çekiyordu.

Ertesi sabah ilk durakları tutuklanmalarına gerekçe gösterilen eş genel yayın yönetmenliği yaptıkları Özgür Gündem gazetesiydi. Dostlarının büyük bir bölümü de yanlarındaydı.

Şebnem Hoca yine “içeride” edindiği bir deneyimle başlıyordu söze: “Özgür basının sesinin susturulmasının ne anlama geldiğini belki siz anlayamıyorsunuz. Çünkü sosyal medya, alternatif medyaya ulaşabiliyorsunuz. Ama içeride ana akım medya dışında bir şeyi izleme şansı yok. Ama zekiler ve satır aralarını okuyarak Türkiye’deki gündemi fark etmeye çalışıyorlar.

Ve yine özgürlüğünden alıkonulmasının kendisinde yarattığı sevinci anlatıyordu: “Özgür Gündem ile dayanışmanın dalga dalga büyüdüğünü görme olanağı verdi. Çünkü soruşturmalar her ne kadar hukuksuz ve akıl dışı olsa da belki sesimizi bu kadar duyurmayı başaramıyorduk ama tutuklanma süreciyle gördük ki 108 arkadaşımız dayanışma için adını yazdırdı. Nöbetçi sayılarında inanılmaz bir artışla birlikte kamuoyunda Özgür Gündem adını telaffuz etme becerisi gelişti. Çünkü bir gazetede mahcup bir ifadeyle ‘bir gazetede yaptığımız genel yayın yönetmenliği nedeniyle tutuklandığımız’ yer aldı. İçerideyken satır aralarını okumayı biz de öğrendik.”

Akşam 10 günlük hücre arkadaşı Ahmet Nesin’in “Bu tahliyeler sizlerin sayesinde oluyor” diyen mektubunu okuyan Erol Önderoğlu, “Kendisiyle çok dostane bir 10 gün geçirdik” diyordu. Ve Ahmet Nesin’in çok gelişmiş bir mizahi yönü olması nedeniyle hüzünlenmeye bile fırsat bulamadıklarını anlatıyordu.

Onlar verdikleri mücadele nedeniyle onurlu ve gururluydular.

Özgür Gündem’deki toplantı sonrasında “Haber Nöbeti”nden “Tanıklık Günleri”ne kadar bugüne dek pek rastlanmadık bir dayanışma örneği veren gazeteciler, cezaevinde yatan meslektaşlarıyla dayanışmak amacıyla bir kart göndermek üzere Galatasaray Postanesi’ne doğru yola çıkmışlardı. Fincancı ve Önderoğlu da onlarla birlikte.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları