Ahmet İnsel

Sünni muhafazakâr kuşatma ve otoriter şiddet

09 Temmuz 2016 Cumartesi

AKP iktidarı, yuvadan üniversiteye kadar eğitim ve öğretim sistemi üzerinde bir yandan din ağırlıklı muhafazakâr kuşatmayı pekiştirirken diğer yandan idari ve adli baskıyı koyulaştırıyor. Din ağırlıklı kuşatmayı sadece müfredatlar üzerinden gerçekleştirmiyor. Ortaöğretimin merkezine imam hatip okullarını yerleştirmeyi amaçlayan Sünni muhafazakâr baskıya, Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinin önderlik ettiği sivil toplum kuruluşu görünümlü hükümet güdümlü dernek ve vakıflarla eşlik ediyor. Hatta buna yer yer önderlik ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Tokat’ta düzenlediği Değerler Eğitimi Çalıştayı’nda alınan tavsiye kararları, iktidar güdümlü bu koyu dindar Sünni muhafazakâr kuşatmanın amaçlarını apaçık ortaya koyuyor.
Bunu, AKP’nin bir yanda kitle partisi görünümünü korurken, diğer yanda imam hatip mezunları ağırlıklı bir kadro partisi olmaya başlaması tamamlıyor. AKP iktidarının seçkinleri, imam hatipliler. Uzun bir dönemden beri kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan atamalarda yürütülen bu yeni seçkincilik, son dönemde artık açık seçik ve çok daha sistemli biçimde uygulanıyor. Liyakati esas olarak dindar ve muhafazakâr olmaya dayanan kadrolarla yürütülen bu kuşatma, AKP’nin otoriter muhafazakâr tahakküm stratejisinin önemli bir parçası.
Diğer parçasını eğitim dünyası üzerinde giderek artan idari ve adli baskı oluşturuyor. Bunun dozunun son dönemde özellikle üniversitelerde artması, AKP’nin ilk ve ortaöğretimde sahip olduğu ideolojik ve idari kuşatma olanaklarına yükseköğretimde istediği oranda halen sahip olmamasından kaynaklanıyor. On yıllardır liberal-milliyetçi ya da muhafazakâr-milliyetçi koalisyonların yürüttüğü üniversitelere adam yerleştirme operasyonlarının gene de yetersiz kaldığını gören iktidar, bu konuda uzun bir dönem sıkı işbirliği yürüttüğü ortağı Gülen Cemaati’ni bir numaralı düşman ilan edince, üniversiteleri arındırma politikasına öncelik verdi. Yargıda HSYK’nin yerine getirdiği arındırma misyonunun benzerini üniversitelerde YÖK’ün yürütmesi için hazırlık yapılıyor. Bunu beklemeyen, Şef’in gözüne girmek için yarışan bazı üniversite yöneticileri gayretkeşlik yarışındalar.
Bu yarışta Mersin Üniversitesi yönetimi bayrağı şimdilik elinde tutuyor. En fazla barış bildirisini imzalamış öğretim elemanı atan üniversite sıralamasında, altı akademisyenin sözleşmesini yenilemeyerek veya iptal ederek şimdilik birinciliği koruyor. Önümüzdeki aylarda bu listeye imzacı üç yardımcı doçenti ilave etme niyetini üniversite yönetiminin dile getirdiğini meslektaşları söylüyorlar.
Bu göze girme gayretkeşliğinin diğer boyutu Mersin Üniversitesi öğretim elemanlarına karşı açılan ceza davaları. Bu üniversitenin altı öğretim üyesi hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret, terör örgütü propagandası yapmak veya yardım ve yataklık, toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet, devletin manevi şahsiyetine hakaret suçlamalarıyla açılmış ceza davaları var. Bunların bir kısmının duruşmaları 12-13 Temmuz’da Mersin Adliyesi’nde yapılacak. Bazıları hakkında ağır hapis cezaları talep ediliyor. Hepsinin görünmez ama asli suçu barış bildirisi imzacısı olmak. Üniversite yönetiminin bu baskı, sindirme ve arındırma politikasına nasıl ön ayak olduğunu, daha açılmamış ceza soruşturmasını bahane ederek öğretim üyelerinin üniversiteden ilişkilerini kesmeye başlamasından biliyoruz.
Devletin tepesinden beslenen ve desteklenen bu gayretkeşlik yarışı, otoriter yönetimin şiddetini sıradanlaştırıyor. Bu koyu dindar Sünni muhafazakâr kuşatmaya, onu destekleyen ve tamamlayan adli ve idari şiddete ve muktedirin gözüne girme amaçlı gayretkeşliklere karşı, hiçbir şiddet yöntem ve eylemine başvurmadan, sivil itaatsizlik girişimleriyle karşı çıkmak, direnmek, bunları teşhir etmek bugün ve burada demokrasiyi, özgürlükleri, eşitliği ve haysiyetli bir yurttaşlığı savunan herkesin omuzunda taşıdığı bir sorumluluktur. Bunu yaparken, AKP’nin uyguladığı muhafazakâr otoriterliğin ve devlet şiddetinin tarihsel kaynaklarını unutmamak ve bu otoriterliğe başka otoriter özlem ve tasavvurlarla karşı çıkanlara meydanı terk etmemek de bir o kadar önemlidir.
Not: DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter 43 günden beri “kayıp”!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları