Seçim Sonuçlarından Çıkardıklarım…

02 Nisan 2014 Çarşamba

Seçim gecesi iki farklı haber ajansı, iki farklı eğilime işaret eden veriler yayımlamaya devam ettiler. Anadolu Ajansı, ilk kez seçim sonuçlarını vermek gibi siyasi bir sürece katıldı. Sıra dışı sıklıkta elektrikler kesildi. Çok sayıda hile ihbarı yapıldı. AKP İstanbul ve Ankara’yı az farkla da olsa elinde tuttu.
Bu yerel seçimlerde AKP’nin aldığı oylar; ister 2011’de, ister 2009’da aldıklarıyla karşılaştıralım, iki şeye tanıklık ediyor: Birincisi “Gezi Olayına”, 17 Aralık skandallarına, en son dinleme olayına karşın AKP’nin seçmeni yorulmamış, partisine sadakatini kaybetmemiştir. İkincisi AKP elindeki olanakları, seçim sonuçlarını etkileyecek yönde etkin biçimde kullanmayı başarmıştır.

Bir ‘sadakat’ sorunu
AKP dönemi başladığından bu yana, tüm seçimlerde hep AKP’nin momentumunun kırılmasının önemini vurguladım. Çünkü momentum sürdükçe bir başka şey güçlenerek ilerliyordu: AKP yönetimi altında, bu herhangi bir parti değil de bir toplumsal hareketin mızrak başı olduğundan, egemen kılmayı amaçladığı yeni “hakikat rejimi”nin, beden-nüfus politikasının (biopolitik), bilgi denetim süreçlerinin yarattığı etkilerle toplumda sıradan Müslüman (mütedeyyin) kimlikten farklı yeni bir “kimlik” şekilleniyordu. Bu kimlik, benimsemeye başladığı “hakikat rejimi” içinde anlamlandıramadığı olguları yok saymak, yalan kabul etme eğilimi geliştiriyordu. Bu kimliğin sadakati de “hakikat rejimini” temsil eden “şey” düzeyine yükselmiş bir beden olarak Erdoğan’aydı.
Bu gelişmeyi göz önüne almadan seçim sonuçları tam olarak anlaşılamaz. Örneğin bu seçim sonuçları yorumlanırken bundan sonrası için kimi AKP karşıtı yazarlar, adeta olası bir ekonomik krizin etkilerine umut bağlıyorlar.
Bu “Kriz gelecek, halk tepki verecek” yaklaşımı, yukarda değindiğin “hakikat rejimi” kavramının ışık tuttuğu önemli bir etkeni görmüyor. Krizin etkileri (olgular) kendi başlarına bir anlam taşımazlar. Bu olgular, onları kim kime, hangi kavramlarla, ölçütlerle, mantıksal gerekçelerle (hangi hakikat rejimi içinde) nasıl açıklıyorsa, onun koyduğu anlamı kazanırlar. AKP kültürel alanı kontrol etmeye devam ediyor. Bir toplumsal hareketin (siyasal İslam) mızrak başı olarak taban örgütlerine, toplumsal iletişim, ilişki “ağlarına” dayanıyor. Yenilmezlik ve rakipsizlik algısı -momentum- devam ediyor. Bu algı “takdiri ilahi” kavramıyla birleşerek AKP tabanının güvenini pekiştiriyor.
AKP iki nedenle, sıradan bir düzen partisi olarak görülemez. Bu parti, “hakikat rejimi”nin sunduğu dolaylı denetim olanaklarının yanı sıra güçlü ekonomik kaynaklara, büyük kadro stokuna dayanarak, yukarıda değindiğim “ağlar” içinde tabanını yakından denetleyebilmektedir.
İkincisi AKP’yi oluşturan, onunla birlikte iktidara gelen “Müslüman entelijensiya” iktidardan gidemez. Giderse, bilgi denetim kaynaklarını, toplumsal artığa, zenginliğe ulaşma kanallarını kaybeder, hatta yok olur. Bu “varoluşçu” kaygı AKP liderliğinin, kadrolarının toplumdaki diğer siyasi partilerden farklı bir mücadele dinamiğine sahip olacağını, ellerindeki kaynakları, rakiplerini, düşmanlarını ortadan kaldırmak için en verimli biçimde, acımasızca kullanacaklarını düşündürüyor. Ancak bu yerel seçimlerle birlikte AKP dışındaki siyasi parti ve akımlar açısından da bir “varoluş” sorunu şekillenmeye başladı.
Bir siyasi iktidar kendisini yaşamsal düzeyde tehdit ederek korkutan bir saldırıyla karşılaştığında, eğer bunu savuşturabilirse, bu saldırının unsurları olarak gördüklerini tasfiye etmek için şiddetli bir karşı saldırıya geçer. Bu savı 2007 Cumhuriyet mitinglerinin ertesinde ileri sürmüştüm; daha sonra gelişmelerle kanıtlandığını düşünüyorum.
AKP ve Başbakan, “Gezi Olayı”, “Cemaat komplosu” olarak nitelediği gelişmelerden, bunlar “değerler sistemini”, yönetme kapasitelerini hem de servetlerini yaşamsal bir düzeyde tehdit ettiğinden, çok korktular.
Önümüzdeki dönemde, AKP iktidarı, bu gelişmelerin arkasındaki etkenler olarak gördükleri bireyleri, kurumları, Başbakan’ın balkon konuşmasında açıkça vurguladığı gibi, radikal bir biçimde tasfiye etmeye girişecek. Bu tasfiye ilerledikçe AKP’nin on yıldır yerleştirmekte olduğu “hakikat rejimine” uymayanlar da bu tasfiye makinesinin içine düşecekler. Bu bağlamda şimdi, CHP gibi siyasi partiler de yaşamsal bir tehlikeyle karşı karşıyalar. Toparlanmak ve önlem almak için fazla zamanları da yok!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları