Sorular

22 Temmuz 2016 Cuma

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez 81 ilin müftüsünü Ankara’ya çağırarak bir “olağanüstü istişare” toplantısı düzenlemiş. Yaptığı konuşmada şöyle diyor: “Cuntacı kalkışmaya adını veren yapının uzun yıllar boyu inançlı, samimi insanların saf dini duygularını istismar ederek zaman içerisinde dini motifli bir ihanet şebekesine dönüştüğü ve devleti ele geçirme hayalleri kurarak, hile, aldatma, ayartma, beyin yıkama, usulsüzlük yapma ve şantaj gibi türlü yollarla sivil ve asker bürokrasiyi ele geçirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.”
Ne diyelim? Bravo!
Yalnız anlayamadığımız bir nokta var; bu arada Fethullahçı oldukları gerekçesiyle 3 il müftüsü, 1 daire başkanı, 1 Başkanlık müşaviri, 1 Başkanlık müftüsü, 5 il müftü yardımcısı, 31 ilçe müftüsü, 2 Diyanet İşleri uzmanı, 1 din hizmetleri ataşesi, 7 eğitim görevlisi, 65 vaiz, 5 uzman vaiz, 1 avukat, 7 cezaevi vaizi, 1 eğitim uzmanı, 187 imamhatip, 95 Kur’an kursu öğreticisi, 5 memur, 11 murakıp, 40 müezzin kayyım, 1 öğretmen, 2 sayman, 1 şef, 9 şube müdürü, 2 uzman, 1 uzman imamhatip, 7 VHKİ olmak üzere toplamda 492 personel açığa alınıyor.
Böyle bir liste üç günde hazırlanamayacağına göre demek ki bunların ne fırıldaklar çevirdiği uzun zamandır biliniyordu. Öyleyse bunların Diyanet İşleri’nden temizlenmeleri için TBMM’nin bombalanması, polis, asker onca insanımızın ölmesi, yurttaşlarımızın tank paletleri altında ezilmesi mi gerekiyordu?
Bu sorum aynı zamanda da yaklaşık 59 bin personelini görevden uzaklaştıran tüm kamu kurum ve kuruluşlarınadır. Madem ellerinde on binlerce kişilik listeler vardı, niçin bu kanlı darbe girişimine kadar beklendi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gelince… Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Ana Gülen Yapılanması” iddianamesinden aktarıyorum: “İlk zamanlarda az olan bu sayı yıllar geçtikçe artmış, 1984 yılından sonra bu faaliyetler yoğunluk kazanmıştır. O dönemde TSK içerisine yerleştirilen bu öğrencilerin birçoğu şu anda kurmay albay veya general rütbesindedir. Genelkurmay Başkanlığı 1983-2014 yılları arasındaki dönemde TSK ile ilişiği kesilen Fethullah Gülen grubuna mensup personel sayısını bildirmiştir. Bu süre içerisinde toplam 400 TSK personeli bu yapı mensubiyeti sebebiyle YAŞ kararı ile TSK’den ihraç edilmiştir.
TSK, 2003 yılından sonra Fethullahçı olduğunu bildiği hiç kimsenin ilişiğini kesmemiştir. Bundan sonra inisiyatif örgüte geçmiş ve TSK, içinde bu örgütten olmayan veya muhalif olan herkesi tasfiye etmeye başlamıştır. Ergenekon ve diğer askeri davalar, sivil siyaset üzerindeki askeri vesayetin kaldırılması için değil, örgütün TSK, üzerinde egemen olması için gerçekleştirilmiştir. Bugün TSK içerisinde önemli oranda kurmay subay olarak FETÖ mensubu bulunmaktadır. Ordunun cemaatleşmesi, kontrol altına alınması, örgütün siyasi hedefleri için zorunlu ve birinci görevidir. Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ yapılanması endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Askeri disiplin ve hiyerarşinin dışında bir de örgütlü TSK cemaat yapılanması bulunmaktadır. Bu yapıyı kuranlardan tanık Kemalettin Özdemir, TSK’nin içinde en az yüzde 60 ile yüzde 80 FETÖ mensubu olduğunu anlatmıştır. TSK içindeki FETÖ mensuplarına yönelik hiçbir ciddi çalışma yapılamamıştır. Askeri hâkimlerin çoğunluğunun bu örgüte mensup olduğu, bu örgütle organik bağı tespit edilmesi nedeniyle adli yargıya alınmayanların Askeri Yargı’ya alınıp hâkim yapıldığı iddia edilmiştir.”
Yurdumuzu, savunmasına teslim ettiğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de buna bir yanıtı olmalıdır.
Sayın Görmez, “Zaman tefekkür ve düşünme zamanıdır” diyor. Kendisine tefekküre Cumhuriyet okumakla başlamasını öneririm.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları