Kalkışma sonrası

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Türkiye 15 Temmuz sonrasına çok ağır sorunlarla giriyor. Ülke, FETÖ bağlamında, siyasal İslam adına gözü dönmüşlerin neler yapabileceklerinin yeni bir kanıtını iliklerine dek yaşıyor.
AKP iktidarı, 14 yıl sonra ülkeyi büyük bir başarıyla (!) yeniden OHAL noktasına taşımış bulunuyor.
Giderek toplumsallaşan birlik ve dayanışma görüntülerine karşın, göz ardı edilmemesi gereken önemde olumsuzluklar da yaşanıyor.
Kendi atadığı kamu kurumlarının içi boşaltılıyor. On binlerce kamu çalışanı, olaydan hemen sonra işlerinden uzaklaştırılıyor.
Bu durumda sormak gerekiyor; bu insanların tamamı AKP iktidarı tarafından atanmadı mı? Nasıl oldu da istihbaratın eniştelik olduğu bir ortamda bunca insanın suçluluğu anında saptandı?
Burada atayan iktidar suçsuz, atanan kamu çalışanı suçlu gibi bir büyük çelişki var. Eğer demokrasi işlerse AKP bu çelişkinin altında kalır; evet, ama demokrasi işlerse!
Kaldı ki temel hukuk kuralıdır; kişinin suçlu olduğu kanıtlanmadıkça ona ceza verilemez. Suçluluk kanıtlanmadan yapılacak görevden uzaklaştırma, değil hukukun evrensel ilkelerine, AKP’nin kurumları ve yasalarıyla kendi oluşturduğu hukuka bile uygun olmaz.
AKP iktidarı eğer böyle bir uygulama yaparsa, gelecekte adaletin evrensel ilkeleriyle işlemesine olanak tanıyamaz.

Bilimin sonu
TÜBİTAK ve TÜBA gibi bilim üst kurumlarını çökertmiş olan AKP, 15 Temmuz sonrasında ilk andan başlayarak YÖK eliyle üniversiteyi vuruyor.
YÖK Başkanı, başında bulunduğu kurumun tüm yükseköğretimin kurumu olduğunu bir tarafa bıraktı; toplam 200 dolayındaki üniversitenin 30’unun rektörünü hiçbir gerekçe göstermeden toplantıya çağırmadı; kurumsal ayırımcılık yaptı. Sonra bunların 15’i kapatıldı.
YÖK Başkanı, rektörlerden FETÖ yanlılarını savcılıklara bildirmelerini istedi. Muhbirlik ya da istihbarat görevi verdi.
Bu korkutucu anlayışın üniversiteleri birer cadı kazanına çevirmeyeceği, örneğin kimi rektörlerin, rektör seçimlerinde kendilerine oy vermeyen öğretim üyelerini ihbar etmeyecekleri söylenebilir mi?
Ya atanmalarında son sözü YÖK ve Cumhurbaşkanının söylemiş olduğu kimi rektörlerin görevden alınmasına; bazılarının tutuklanmasına ne demeli?
Yetmedi; ülkedeki toplam 1577 dekanın istifası sağlandı. Çok sayıda öğretim üyesi tutuklandı.
Bilimsel çalışma ortamı bir kez daha tümüyle yok edilerek ülkenin bilimsel üretimi çökertiliyor; geleceği iyice karartılıyor; bunun ülkeye şimdi ve gelecekte vereceği zarar ölçülemeyecek denli büyüktür.
Ya İnsanlığın?
Bazı belediyelerin 15 Temmuz sırasında yaşamlarını yitiren darbecilere mezarlık vermemeleri; hele de İstanbul örneğinde onlar için hainler mezarlığı düşünülmesi, asla insanlığa sığmaz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aynı kişilere kurum olarak defin hizmeti verdirmemesi de çok yanlıştır.
Değil bir din kurumu, bu toplumun vergileriyle yaşayan hiçbir kurum, ölüler arasında ayırımcılık yapmaz; yapamaz.
Ölülere karşı bu kin ve intikam duygusu taşınamaz. Siz, bu kinden gözü dönmüş anlayışınızla mı sevgiden ve kardeşlikten söz ediyorsunuz?
İnsanoğlu tüm insanların eşit doğduğu bilincine yüzyıllar önce ulaştı. İnsan hakları evrensel bildirgelerini yazanların aklına ölülere eşitsiz davranılacağı gelmemiş olmalı ki, o güzelim belgelerde buna yer verilmedi.
AKP Türkiyesi’nin katkısıyla bundan sonra insan hakları belgelerinde ölü hakları da yer alır artık!
İlk OHAL haftasına Türkiye, kişi hukukunu hiçe sayan; bilim kurumlarını un ufak eden ve ölülerini bile eşit göremeyen özelliklerinin kitlesel coşkusuyla ve birlik içinde giriyor.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları