‘Maskaralar’ ve ‘Maskaralık’ üzerine 3

28 Temmuz 2016 Perşembe

İsmet Paşa 22 Şubatçılara “Kan dökmeden silahlarını teslim ederlerse kendilerine dokunulmayacağını, sadece harekâta katılanların tümünü emekliye sevk edeceğini” bildirmiş ve büyük bir felakete dönüşebilecek olan kardeş katliamını engellemişti.

***

Ne yazık ki, emekli edilen Talat Aydemir bu olaydan ders almadı, “maskaralığını” 1 yıl sonra 21 Mayıs’ta yeniden denedi:
Resmi üniformasıyla Harbiye’ye geldi, öğrencileri sahaya çıkardı, Süvari Birliği Komutanı Fethi Gürcan’la birlikte yeniden bir harekâta girişti; İlhan Baş komutasındaki bir tank birliği Ankara radyo evini ele geçirdi.
Başbakan İsmet Paşa olayı duyduğunda aynı sözü söylemişti:
“Maskaralar, radyoya baskın yaptılar. Küçük bir grup. Gösteririm ben onlara” dedi.
Bu kez ihtilalcileri affetmedi. Aydemir ve Gürcan idam edildi.

***

Ankara küçük yerdi o zamanlar; herkesin her olayda bir akrabası veya tanıdığı vardı:
Babam, Oğlum, Torunum adlı kitabımda anlatmıştım:
27 Mayıs 1960’ta bir teyzemin kocası askerdi, bir halamın kocası ise Demokrat Parti milletvekili; sembolik olarak “Biri ötekini hapse attı” diyebiliriz.
Sadece 27 Mayıs’ı değil, 21 Mayıs’ı da bizzat yaşadım:
Fethi Gürcan’ın süvari birliği, o gece, Maltepe’deki Koç Öğrenci Yurdu’nun önünden geçti.
Ben o sırada Siyasal Bilgiler son sınıftaydım; girişimi duymuştuk; tavrımızı belirtmek için pencerelere üşüşüp “Yaşasın hükümet”, “Yaşasın İsmet Paşa” diye bağırmıştık.
Sonradan bacanağım olan Yüzbaşı Erol, 28. Tümen Komutanı Nuri Hazer Paşa ile birlikte, 21 Mayıs girişimini bastırmakta fiilen görev yapmış:
Tompson elinde, cipe atlayıp Hazer Paşa’yla birlikte Harbiye’ye ve radyo evine nasıl gittiklerini, oralarda yaşadıkları gerilimli anları, kendi canını ortaya koyarak yaptığı duygusal konuşma ve eylemlerle can kayıplarını nasıl önlediğini uzun uzun anlatırdı.
Bugün bir dünürüm de, o sırada öğrenci olduğu için Harbiye’den atılanlardan...
Kendilerine tanınan üniversiteye giriş hakkından yararlanıp ziraat okumuş, profesör olmuş değerli bir bilim insanı; zaten gönülsüz olarak katıldıkları harekât sırasında silahlarını bırakıp çalılıklar arasında kaybolarak nasıl teslim olduklarını anlatır.
En ilginci de, radyo evini basan, tank komutanı İlhan Baş’ın öyküsüdür:
Ordudan emekli edildikten sonra sınava girmiş, TRT elemanı olmuş ve zaman içinde terfi ederek radyo evine müdür atanmıştır!
Allah rahmet eylesin, müstesna bir insandı: “Tankla alamadığım radyo evini, sınavla aldım” der, bu serüveni, “demokrasinin”, “hukuk devletinin” “hoşgörünün” ve “bağışlanmanın” önemini vurgulamak için anlatırdı.

***

Darbeler, karşıdarbeler, acımasızdır, toptancıdır: Daima “kurunun yanında yaş da yanar”...
Toplumda yıllarca kanayan, onulmaz yaralar açılır.
Şimdi, ne yazık ki zaten kana bulanmış olan 15 Temmuz 2016 Cemaat maskaralığından sonra da böyle bir hesaplaşma dönemine girmiş bulunuyoruz.
Dilerim:
Yargıda, üniversitelerde, medyada ve bürokraside yapılan “temizlik” sırasında haksız yere insanların hayatları karartılmaz...
İktidar, “Allahın lütfu” dediği bu maskaralığı, tefessüh etmiş olan devleti yeniden çağdaş bir yapıya kavuşturmak için kullanır...
Ve ülke bu bunalımdan, demokrasiyi sakatlayarak değil, güçlendirerek çıkar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları