Uzlaşma mümkün mü?

28 Temmuz 2016 Perşembe

Eğer önlenmesi için bunca insanın, özverilerin en büyüğünü yaparak, kahramanca can vermeleri gerekmemiş olsaydı, akim kalan darbenin demokrasinin ve toplumsal uzlaşmanın zorunluluğunu kafamıza kakarak, yarar sağladığını söyleyebilirdik. Ama kayıpların büyüklüğü buna engeldir.
Yine de, darbe girişiminden, uzlaşma mutabakat arayışı çıkarılabilirse eğer, feda edilen canların, boşa gitmediğini söyleyerek, teselli bulabiliriz.
Şimdilik ayaklananların iktidara el koyma girişimleri akim kaldı.
Artık devlet içinde odaklanan karanlık güçlerin tasfiyesi aşamasındayız.
İktidarı son derece sağlam, yasama, yürütme ve yargının hepsine egemen gibi görünürken, 15 Temmuz gecesi birden ne kadar kritik bir denge içinde olduğu ortaya çıkıveren Tayyip Erdoğan’ın önünde, şimdi iki yol vardır:
- Darbecileri temizlerken fırsatı ganimet bilip, devletin bütün mekanizmalarını yeni baştan, tepeden tırnağa, kendi kişisel gücünü pekiştirecek şekilde düzenlerken, demokrasinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmak.
- Tüm demokratik güçlerin toplumsal mutabakatıyla, devleti yeni baştan, demokratik yöntemlerle, özgürlükçü ve şeffaf bir yapıya kavuşturmak.

***

Bugüne kadar, kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayarak, yasama, yürütme ve yargının tümünü sıkı sıkı sultası altında tutan Tayyip Bey, her krizi birinci yolla aşmayı denedi ve sürekli gerginlik politikası uygulayarak, kendi gücünü artırmayı başardıysa da, 15 Temmuz girişimi “güçlü lider(!)”in ve de Türkiye’nin akıbetinin, gerçekte ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu ortaya çıkarırken aynı anda da toplumun çoğunluğunun iradesinin uzlaşma yönünde olduğunu göstermiştir.
15 Temmuz gecesi ve sonrasında, toplumun çoğunluğunun kimi tehlikeli gösterilere ve çıkışlara rağmen, demokrasi için toplumsal uzlaşmadan yana olduğunu herkese gösteren iradesi, siyasi kadrolarda da yankı bulmuştur.
Cumhurbaşkanı’nın çağrısına liderlerin katılmasıyla yapılan ilk toplantı ve onu izleyen açıklamalar, bu yönde başlangıç için umut vericidir.
Bakalım, bunun ardından yeni adımlar gelecek mi ve Türkiye de, iktidarıyla, muhalefetiyle bir toplumsal uzlaşmaya hazır mı, böyle bir uzlaşı mümkün olacak mı?
Hemen belirtmek gerek, HDP’nin Beştepe’ye çağrılmaması bir eksikliktir. Kürtleri kapsamayan bir uzlaşı, gerçek bir toplumsal mutabakat olarak nitelenemez; hoşumuza gitse de, gitmese de gerçek budur. Tabii ki, HDP’nin birçok konuda görüşleri AKP’den de, diğer partilerden de farklıdır. Zaten uzlaşma da, farklı görüşler arasında olur.
Şimdi önemli soru, geniş bir toplumsal uzlaşmanın bugün için mümkün olup olamayacağıdır.

***

Türkiye’nin bölgenin durumuyla iç içe girdiği, bir kısmı daha da girift hale gelen sorunları, bir toplumsal uzlaşmayı zorunlu hale getirdiğine göre soru ilk bakışta anlamsız görünüyor.
Öyle ya, zorunluluk yerine getirilmediği takdirde sorunlar yumağının altında kalıp yok olmak mukadder olduğuna göre, uzlaşıyı gerçekleştirelim mi sorusu abestir.
Ama unutmamak gerekir ki, her zaman her konuda zorunluluğun gereklerini yerine getirmek hünerini gösteremediği için, felaketine koşmuş nice toplum vardır.
Türkiye’nin, zorunluluğun gereğini yerine getirip getiremeyeceği konusundaki en büyük tereddüt, Tayyip Bey’in şimdiye dek, gerginlik ve çatışma politikalarından hep kazançlı çıkmış olmasından kaynaklanıyor. Siyasi alışkanlığı kendisini yine aynı yöne sürüklerse yandık demektir.
Çünkü olaylar artık toplumsal gerginlik ve baskı yöntemleriyle çözülemez noktaya varmıştır.
Üstelik de, bu noktada, “gerçeği görüp, gereğini yapmazsa kendi bilir” diyecek durumda da değiliz.
Çünkü bu kez de başarısız olunursa, bedelini toplum olarak hepimizin varlığımızla ödememiz söz konusu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları