Olaylar Ve Görüşler

Siyaset çözüm üretmeli

28 Temmuz 2016 Perşembe

Türkiye üç temel sorunla boğuşuyor. İktidarda olanlar bu sorunları çözmek yerine, bunlardan beslenerek sorunun bir parçası haline gelirken muhalefet cenahı ise bu gidişata alternatif yaratıp paradigmayı değiştirmek yerine, işin kolayına kaçarak sürekli “şeytan taşlamakla” zaman geçirmektedir.

Türkiye’de kısırdöngü bir türlü kırılamamakta, kaos ve sıkıntılar, özellikle de toplumun bir kesimi için artarak devam etmektedir. Siyaset kurumunun artık soruna eklemlenmek yerine çözüm üretmesi, sorunun bir parçası olmaktan çıkıp çözümün bir parçası haline gelmesi lazım. Sorunları da sayısız biçimde sıralayarak içinden çıkılamaz hale getirmek yerine en temel olanlarından başlayarak teşhis etmek, sonra da bunlara cesur ve rasyonel çözümler önermek gerekir.
Artık sürdürülemez bir hal alan sorunlar: 1) Onca cana ve kaynağa mal olmaya devam eden Kürt meselesi, 2) Toplumu adeta ortadan yararak düşman kamplara ayıran kutuplaşma ve 3) Çekilemez bir yük halini alan yoksulluktur.


Kürt meselesi
Bu meselede üç çözüm yolu söylenegeliyor. Bastırma, ayrılma ve demokrasi içinde bir arada yaşama. Tarihsel bellek ve arkada bıraktığımız 30 yıllık çatışma ortamı bastırmanın geçerli bir yol olmadığını göstermiştir. Güvenlikçi politikaların ölüm, acı ve gözyaşından başka işe yaramadığını, kullanılan orantısız gücün, şehirlerin tahribatının birliği değil aksine kopuşu tetiklediği görülmelidir. Ayrılmanın da her iki halka da yararlı sonuçlar doğurmayacağı aşikârdır.


Tek yol demokrasi
Geriye bir yol kalıyor, o da demokrasi içinde bir arada yaşamaktır. Bu çerçevede üç adım atılırsa sorun önemli ölçüde çözülecektir: Bunlardan birincisi, anayasa ve yasalardaki ırkçı, ayırımcı normların ayıklanarak eşit yurttaşlığın getirilmesi ve yasal güvenceyle tescillenmesidir. İkincisi, yerel yönetimlerin özerk ve demokratik bir anlayışla güçlendirilmesidir. Üçüncüsü ise sadece siyasi açıdan değil, insani ve vicdani açıdan da gerekli bir hak olan anadilde eğitimin ihya edilmesidir.


Kutuplaşma
Kutuplaşma, zamanla yaratanları da yaralayacak bir bumeranga dönüşebilir. Her şeyden önce devletin hem kurumsal yapısı hem de zor tekeli yanlış kullanılıyor. Düne kadar sivil asker bürokrasinin elinde ve tekelinde olan, bütün araçları ve bütün gücü merkezde toplanmış olan devlet aygıtı, bugün ele geçilenler tarafından adeta intikamcı bir anlayışla kullanılmakta. Hayat tarzına dönük kaygılar tersine dönmüş durumda. Sadece dinde laik anti-laik, mezhepte Alevi Sünni, etnisitede Türk- Kürt kutuplaşması yok; sınıfsal yapıda, ideolojik yapıda ve iktidardan yana olan olmayan anlamında dozu her geçen gün artan ve gidrek tehlikeli bir hal alan bir kutuplaşma cenderesine itiliyor toplum. Öyle ki bu asimetrik de olsa kurumlara da sirayet etmiş durumda. Basında, medyada, akademide, orduda, poliste ve yargıda da benzer tartışmalar var. Üstünlerin hukuna tanıklık etmek kamu vicdanını zedeliyor. Sorun tek başına devletten ziyade; otoriter, tekleştirici, tüm gücü ve kararı merkezde toplayan devlet aygıtıdır. Bu katı bürokratik, merkeziyetçi ve otoriter yapıyı ancak demokratik değerleri benimsemiş siyasi bir yapı başarabilir. Çünkü kendisi demokrat olamayanların ülkeye demokrasi getirmeleri beklenmemelidir.


Yoksulluk
Yoksulluğa gelince... Gelir dağılımındaki adaletsizlik her geçen gün artıyor. Birkaç zenginin geliri nerdeyse Türkiye ahalisinin yarısının toplam gelirinden fazladır. Son yıllarda devlet olanaklarının kullanımı, yolsuzluklar ve haksız kazançlarla yeni türedi bir zengin sınıf oluştu. Peki, ne yapılmalı? Bir kere devletin olanakları, ele geçirilen otorite sayesinde kamu çıkarları dışında kullanılmasından vazgeçilmesi gerekir. Bunun için de temiz siyaset gerekli, temiz siyaset için de yeni bir iktidar. Çünkü kirli siyaset zamanla toplumu da kirletip yozlaştırıyor.


Sonuç
Sonuç olarak Kürt meselesinde, devletin yıllardan beridir uyguladığı dil ve idare siyasetini değiştirmesi; kutuplaşmayı gidermek için kullanılan dil başta olmak üzere zihni yapının değişmesi; yoksulluğun ise sadece büyümeye takılmadan, adil bölüşümün de gözetilerek bu ülkedeki bütün yurttaşların gönençli olmasını sağlamasından geçiyor. O halde inanç, kimlik ve yaşam tarzı konusunda devletin tercihi olamaz; tercih yuttaşlarındır. Devlet, elindeki araçlarla (okul, ordu, radyo, TV, YÖK, RTÜK, Diyanet, ...) insanlara kimlik, inanç ve yaşam tarzı dayatamaz. Devlet tüm imkânları (ihale, kredi, teşvik, arazi, vergi, ...) merkezde toplayıp istediğini istediğine veremez, istediğinden istediğini alamaz. Bunlar doğruysa, geriye bir şey kalıyor, o da bunu gerçekleştirecek siyasi bir iradedir..

 

Prof. Dr. AHMET ÖZER
Toros Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları