Temizlikte ifrata varmak

05 Ağustos 2016 Cuma

Moda’ya taşındığımızda kiracısı olduğumuz apartmanda üst kat komşularımız çocuksuz bir çiftti. İyi insanlardı. Adam her sabah işe gider, eşi de o gelinceye kadar temizlik yapar, kısa aralar verdiğinde komşuları dolaşır, çene çalardı. Kadının en büyük derdi onca yıldır evli olmalarına karşın çocuklarının olmamasıydı. Zaman içinde komşular da kadının derdini kendilerine dert edinmişler, aralarında bu soruna çözüm arar olmuşlardı. 11-12 yaşlarında bir erkek çocuğu olarak bu konuya uzak durmam doğaldı.
Aradan epey bir zaman geçtikten sonra bir gün kapımız çaldı, açtım. Oydu. “Hemen anneni çağır” dedi. İçeriye seslendim; annem telaşlı, “Ne oluyor” diyerek geldi. Yanıt vermeme gerek kalmadan kadın hole girmişti bile. Annemi görünce, “Müjde, müjde...” diyerek bağırıp annemin boynuna atıldı. Hamileydi. Sarılmalar, gözyaşları... Apartmanda günlerce bayram havası esti.
Bu arada üst kattaki temizlik faaliyetleri kulakla duyulur bir dozda artmıştı. Aylar sonra doğum yaklaştığında apartmanın merdiven boşluğunu kesif bir arapsabunu kokusu sarmıştı. Kadıncağız artık kendi dairesiyle yetinmiyor, apartmanın taş merdivenlerini de siliyordu. Neyse... Çocuk doğdu, kızdı. Fakat bebeği kimse göremedi. Kadın çocuğunu mikroplardan, bakterilerden, virüslerden korumak için karantina altına almıştı. Artık apartmanda yalnızca arapsabunu değil, hastanelerden tanıdığımız, krezol içeren ve antiseptik bir sıvı olan lizol kokuyordu.
Aradan üç yıl geçti. Çocuk bu yıllar boyunca bir kez olsun sokağa çıkartılmamıştı. Nihayet bir gün kadının direnci kırıldı ve annesinin kucağında sokakla tanıştı. Ne var ki çocuğun o gün sokağa çıkışı ilk ve son oldu. Bağışıklık düzeyi neredeyse sıfırlanmış çocuk, ne olduğu tıbben saptanamayan bir virüs kapmış, kaldırıldığı hastanede dört gün sonra can vermişti. Aklını hijyene takmış anne hem evladını yitirmenin acısını çekiyor hem de komşularının uyarılarını dinlememenin pişmanlığını duyuyordu.

***

15 Temmuz’dan bu yana çeşitli kurum ve kuruluşlarda sürdürülen temizlik operasyonlarında karşılaştığım kimi adlar, belleğimde yukarıdaki trajik olayı canlandırdı.
İktidar sözcülerinin tüm söylemlerine karşın kuruların yanında yaşların da yanmasının önüne geçilmiyor. Bu durum yaygınlaştıkça kamuoyunda iktidarın olağanüstü hali ve kanun hükmündeki kararnameleri araçlaştırarak fırsata dönüştürdüğü düşüncesi oluşuyor. Çarşamba günkü gazetemizde Miyase İlknur arkadaşımız “Hazır elimizi vurmuşken tasfiyesi” başlığı altında haberleştirmişti. Bu habere göre “İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Türk Hava Yolları’nda 30’u aşkın sol, sosyal demokrat görüşe ve Alevi inanca mensup personelin işine son verildi”.
Bu personel Tüm Bel-Sen şube yöneticileri, CHP ve HDP üyelerinden oluşuyor. Görevden uzaklaştırılma gerekçesi ise “sosyal medya paylaşımları”. THY’de ise “aralarında THY Kurumsal Planlama Şefi Levent Yalçın’ın da bulunduğu ve hepsi eski Havaİş Başkanı Atilla Ayçin’in referansıyla kuruma alınmış üç personelin işine son verildi”.

***

Benzer bir olay İBB Şehir Tiyatroları’nda gerçekleşti. 667 No’lu Kanun Hükmünde Kararname’ye dayanarak kurum bünyesinde görevli, içlerinde yönetmen ve oyuncuların bulunduğu yedi kişi açığa alındı.
Açığa alınan kişiler oyuncu ve yönetmen Kemal Kocatürk, oyuncu Sevinç Erbulak, yönetmen Ragıp Yavuz, oyuncu ve yönetmen Arda Aydın, oyuncu İren Arslan, oyuncu Mahperi Mertoğlu ile İBB Kültür A.Ş. Basın Danışmanı Hüseyin Sorgun. Açığa alınanların ortak özelliklerinin “muhalif” duruştaki kişiler olduğu kamuoyunca biliniyor.
Devlet, arkasına aldığı kamuoyu desteğini yitirmemek için OHAL ve KHK’leri yukarıda belirttiğimiz gibi “fırsata çevirmemeli”.
Unutulmamalı: Hangi konuda olursa olsun, “ifrat” sonun başlangıcıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları