Hikmet Çetinkaya

Ne darbe ne dikta... Demokrasi ve özgürlük...

07 Ağustos 2016 Pazar

Hayatı yaşanır kılmak için insanın umutlarını hep diri tutması gerekir. Hukukun, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin olduğu ülkelerde umut bu yüzden vardır.
Umut için hukuk, adalet, eşitlik!
Geçmişe bakıp bugünü görmek, sevdalarımızı diri tutmak, masmavi bir gökyüzünün altında derin vadilere bakmak...
Vatan, millet söylemleri, kardeşliği salt İslam temelinde görmek, din, dil, ırk, mezhep, renk, dil ayrımcılığı yapmak, hayatın akışı içinde insanlığı körleştirir.
Kör milliyetçilik sarmalında ABD’nin NATO öncülüğündeki “yeşil kuşak projesi”ni hayata geçirmek isteyenler, o yıllar neler yaşandığını çok iyi anımsarlar.
Elbet Türkiye de bundan payını büyük ölçüde aldı, önce 68 kuşağının ardından 78’lilerin üzerinden silindir gibi geçildi.
12 Mart solcuları ezdi, 12 Eylül hem solcuları hem de ülkücüleri...
Evren Paşa kükremişti:
“Asmayalım da besleyelim mi?”
Bir sağdan asıldı bir de soldan...
Biz bu ülkede, çılgın bir darbe girişiminin ardından, hukuk devletini, temel hak ve özgürlükleri tartışıyoruz.
Ülkenin, rejimin, Cumhuriyetin, demokrasimizin tehdit altında olduğunu konuşuyoruz.
Çocuklarımızın güven içinde olmaları gibi bir kaygımız falan yok(!)...
Hayatımızı dövizin çıkışına ve inişine bağlamış bir toplumun geleceğe ilişkin neler düşündüğünü bilmiyoruz.
Zaten halkımızın büyük çoğunluğunun böyle bir kaygısı da yok...

***

12 Eylül’de tüm ülkenin kılcal damarlarına değin giren Türk-İslam ve Kürt-İslam sentezinin bugün karşımıza çıkardığı fotoğraf ortada...
Aradan geçen bunca yıla karşın ülkede demokrasi ve özgürlükleri bir hayat biçimine dönüştürememenin sancılarını yaşayarak bugünlere geldik.
O sancıları yüreğimizde, bedenimizin her yerinde hissederken, bir suskunluk dalgalanır masmavi sularda.
Sözcüklerin oluşumunda sevginin ırmağı akar, böylesine acılı günlerde bir kurtuluş umudu doğar şafak söktüğünde.
Bu, bir umuttur!
Umut hiçbir zaman kendiliğinden yeşermez...
Atılan tohumların çiçeklenmesi için umut, adalet ve sevgi suyu gerekir.
Kıyametin vedasında yalnızlık, korku ve telaş ancak laik demokratik hukuk devleti tehlike altına girdiğinde kendisini gösterir.
Kanlı darbe girişiminin getirdiği OHAL, ortalığa saçılan kirli çamaşırlar üzerinde ne etki yapacağı, o yetkiyi kullananların suçluyla suçsuzu nasıl ayırt edeceğini, umarım çok yakında görebiliriz.
Bilinen tek bir şey var bugün için:
“Meclis demokrasi sınavından başarıyla geçti!”
Demokrasimizi güçlendirmek, evrensel hukuku hayata geçirmek, temel hak ve özgürlükleri sonuna dek savunmak birincil görevimiz olmalı bundan sonra.
Türkiye’nin laik demokratik sosyal hukuk devleti yapısını korumak bir yana daha ileriye götürme zamanıdır bugünler.
Tüm demokratik güçlerin hem darbelere hem diktaya karşı çıkması, demokrasimizi daha ileriye götürmek için gereklidir.
Bu yüzden FETÖ’cülerden boşalan kamu kurum ve kuruluşlarındaki kadrolara başka cemaatleri ya da tarikatları doldurmak doğru değildir.
Laik demokratik hukuk devletinde böyle bir şey olmaz. Demokratik hukuk devletinde tarikatlara ve cemaatlere devletin en duyarlı kurumlarının kapısı açılmaz.

***

Türkiye, AB’yle arasındaki açtığı makası daraltmalı...
Sıkıntılı bir süreçten geçerken darbelerde işkenceden geçen solculara, sosyalistlere karşı baskıcı bir tutumun sergilenmesi; TBMM’de grubu olan HDP’nin yok sayılması; Meclis dışında bulunan ÖDP’den Vatan Partisi’ne; DSP’den TKP, KP’ye ve öteki partilere kadar tüm siyasi oluşumların dışlanması doğru değil.
Hele hele İzmir’de Haziran Hareketi’nin Gündoğdu Alanı’na girerken polis tarafından engellenmek istenmesi akla ziyan!
Darbeye de, diktaya da hayır!
Demokrasi... Demokrasi... Demokrasi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları