Medya OHAL Organı Değildir

08 Ağustos 2016 Pazartesi

Gülen Cemaati’nin kanlı darbe girişiminin “suçüstü” yakalamalar, polis ve savcılardaki itiraflar nedeniyle açıkça suçlanmasına, girişimin bir terör eylemi olarak nitelenmesine, bu şekilde anılmasına hiç kimse itiraz edemez. Ama medyanın bugünlerde unuttuğu “masumiyet karinesini”, suçluluk bir mahkeme kararıyla kesinleşene kadar masumiyetin esas alınması gerektiğini de hatırlamakta yarar var. Suçüstü yakalanmış darbecilerin, Gülen Cemaati’ne mensup olup olmamaları bir yana, eylemleri açıkça ağır suç oluşturuyor. Kuşkusuz bu kişilerin adlı adınca gazetelerde, medya organlarında anılmasında gazetecilik açısından hiçbir sakınca yoktur. Ama bilindiği gibi Gülen Cemaati’nin darbe girişiminin bastırılmasından sonra ilan edilen OHAL kapsamında on binlerce kişi -70 bini aştığı söyleniyor- bu cemaate yakınlık, mensubiyet iddialarıyla görevlerinden alındı. Sayının artacağı, çok sayıda ilgisiz kişinin zarar göreceği ortada.
Devletin hemen her kurumuna, kademesine cemaatin sızdığı, yerleştirildiği gerçeği göz önüne alındığında bu “önlemin” haklı olduğu savunulabilir. Şimdi hemen herkes siyasi partilerdeki, özellikle de AKP’deki durumu merak ediyor. Bu, gazetecilerin de en fazla merak ettikleri, doğal olarak peşine düştükleri konuların arasındadır. Ancak bu uygulamaların “cadı avı”na, kişisel düşmanlıkların intikam aracına dönüşmesine yol açtığı da ortada. Görevlerinden uzaklaştırılanların çoğu için görevden almanın dışında herhangi bir soruşturma en azından şimdilik bulunmuyor. Ama medyada bu kişiler “terör örgütü” üyesi gibi tanıtılıyor, kimi zaman bu şekilde adlandırılıyor. Bu gazetecilik ilkeleriyle bağdaşmayan bir tutumdur. Yalnızca görevlerinden uzaklaştırılan kişiler değil aileler, çocuklar da damgalanmış, yaftalanmış oluyor.
Kaldı ki görevden almalarla ilgili çok sayıda örnek, bu işlemlerin cemaate yakınlıkla ilgisi olmayan, olamayacak kişilere uzandığını, muhalif olmanın yeterli sayıldığını da gösteriyor. Cemaatle ilişkilendirilmesi anlamsız, imkânsız çok sayıda öğretmen, kamu çalışanı bu şekilde işlerinden uzaklaştırıldı. İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçılarından açığa alınanlar ise bir başka çarpıcı örnektir. Cemaatin bankası olarak bilinen bankada mevduatı olanların aynı şekilde töhmet altında bırakıldıklarını da duyuyoruz. Gazetelerin, gazetecilerin meslek ilkelerine uymaları böyle zamanlarda cadı avının aracı durumuna düşmemeleri gerekir. Medya, OHAL uygulamalarının organı değildir. O her zamanki gibi kendi meslek ilkelerine bağlı kalmalıdır. Gazeteler yeniden “zanlı”, “şüpheli”, “sanık”, “hükümlü” ayrımlarını anımsamalı, kendini savcı, yargıç yerine koymaktan vazgeçmelidirler.

Kâğıt kalitesi
Bulmaca sayfaları için önerilerim? 1- Bulmaca sayfasının tek ve kaliteli bir yaprakta yayımlanması. 2- Çok zor sudoku çözümleri için yöntem gösterilmesi. 3- Bulmacanın çözülmüş halinin ertesi hafta verilmesi. Bu isteklerimin bulmacaları hazırlayanlara duyurulması ve yazıişlerinin de olumlu yaklaşmasını diliyorum. Saygılarımla. Ali Niyazi Öz

Uzun yazı-kısa yazı
İlhan SELÇUK’un özellikle üzerinde durmasına karşın köşe yazarlarımızın uzun yazma alışkanlığının önüne bir türlü geçilemiyor. Sözde, gazetede bu yönde bir kural belirlenerek yazıların kısaltılması istendi, hatta bazı yazarların yazı sayısı da azaltıldı. Belki son dönemlerde gündemin yoğunluğu ve olağandışı koşullar nedeniyle yazarlarımızın yazacak çok şeyleri olması bir dereceye kadar anlaşılabilir. Ancak İ. SELÇUK, böylesi koşullarda bile kısa ve öz yazmayı becerebilmiş ve tüm yazarlara önermiştir. Bu öneriye özenle uyan Orhan ERİNÇ ve az sayıdaki yazarların yazılarında ve diyeceklerinde bir eksiklik göremiyorum. Oysa diğer yazarların büyük çoğunluğu artık sayfanın altına da taşan iki sütunda yazmaya devam ediyorlar, korkarım yakında tüm sayfa boyuna da inecekler. Bu kapsamda sanki bazı yazarlarınıza iltimas durumu var gibi. Bazı yazarlarınızın yazıları alabildiğine uzun ve sanırım yarıya bile indirilse yazdıklarından pek bir şey eksilmeyecek. Sevgi ve saygılarımla. Kamil Aksoy

Böyle cümle mi olur?
Cumhuriyet’i, her geçen gün yozlaşan, yozlaştırılan Türkçenin kalelerinden biri diye düşünüyorum ve bu tür uygulamalarla karşılaşınca da üzülüyorum. Örneğin internet sitesindeki şu cümle: “Erdoğan’a işkence politikalarına ve toplu tutuklamalara karşı yaptırım yapmalıyız.” Ne zamandan beri “yaptırım yapılıyor”. Saygılar... Şahin Tekgündüz

Düzeltebilirsiniz
Uzun süredir, üniversite dönemimden beri- Cumhuriyet gazetesi okuruyum -gerek internetten gerek basılı- ve severek de okumaya devam edeceğimi düşünüyorum. Size tek sitemim yazım yanlışlarınızla ilgili; hiç mi otomatik düzeltmeniz yok, yayımlamadan önce hiç mi okumuyorsunuz, gerçekten anlayabilmiş değilim; hatalara takılmaktan haberlere odaklanamıyorum. Biraz daha dikkat edebilirsiniz. Bu konuda sizi naçizane uyarmak/bilgilendirmek istedim. Saygılarımla, Melek Alpay

‘Toprağı bol olsun’
Sn. ERTEN, Spor sayfasındaki yazısında futbolculara kültür dersleri vermiş. Yalnız yazının sonunda rahmetli Bülent EKEN’i överken “...toprağı bol olsun...” demiş. “Toprağı bol olsun” deyiminin kimler için söylendiğini öğrenmesinde yarar var. Saygılar. M. Aydın Akça
Okur Temsilcisi’nin notu: “Müslümanların inançları gereği ölen bir gayri müslim için Allah’tan rahmet dileyemeyecekleri, bu nedenle Müslüman olmayanlar için ‘toprağı bol olsun’ demeleri gerektiği” Diyanet İşleri tarafından savunulmuştur. Kuşkusuz kişiler kimi nasıl anacaklarına kendileri karar verebilirler.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları