Hikmet Çetinkaya

Yaşam hakkı...

09 Ağustos 2016 Salı

15 Temmuz gecesi kanlı bir darbe girişiminin, felaketin, katliamın kıyısından döndük...
Halkımız, yurtsever polislerimiz, askerlerimiz şehit düştü, yüzlercesi gazi oldu...
Şimdi oturup konuşmak, tartışmak gerek...
Demokrasimizi, temel hak ve özgürlükleri nasıl geliştirebiliriz?
Avrupa’da siyasal sistemlerin iki temel anahtarı “insan haklarına saygı”yla “çoğulculuk”tur.
Bireyciliğin siyasal anlatımı olan bu iki terim, o toplumların temel taşını oluşturur...
Etle tırnak gibi birbirlerine bağlıdırlar.
Peki, ne anlama gelir bu iki temel anahtar terim Batı toplumlarında?
Bunun yanıtı açıktır:
İnsan haklarına saygı ve yaşam hakkı!
İki anahtar kelime etle tırnak gibi bağlı olduğuna göre “düşünce özgürlüğü” bu kapsamdadır...
Açık biçimde anayasalarla, güvenceyle korunurlar.
Anayasalar, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, hak ve özgürlüklerin listeleriyle yetinmediler, her türlü ihlale karşı koruyup gözettiler.
Yasalar da bu biçimde düzenlendi...
Bu güvenceler günümüzde, ulusal sınırları da aşmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi, uluslararası kuruluşların bekçiliğine kavuşmuşlardır.
Yıllar önce TÜYAP Kitap Fuarı’nda Server Tanilli Hoca’yla “demokrasi ve özgürlük paneli”nde konuşmacıydık...
Laiklik kavramının Türkiye’de “dinsizlik” anlamına gelmesinin, kimi yanlış uygulamalardan kaynaklandığını anlatmış, bildiğimiz tümceyi yinelemişti:
İnsanlar dindarlığı laik demokratik düzenlerde rahatça kullanabilirler...

***

Siyasal İslamcılar bunu tersine çevirdi, dinsizlik olarak yaydı oy devşirmek için.
Elbet, laiklik adına yanlış uygulamalar oldu bu ülkede. Laiklik adına sakallı, kıravatsız erkeklerin, başörtülü kadınların orduevlerine girmeleri yasaklandı.
Bunlara bir de başörtülü üniversiteli kızlarımızı da ekleyebiliriz...
Bunlar doğru değildi!
Özgür Mumcu, 6 Ağustos Cumartesi günkü yazısında bunlara değindi...
Eğitime, yargıya, orduya, polise, devletin en önemli kurum ve kuruluşlarına sızan FETÖ’cüler katı laiklikten mi yararlandı yoksa giriş sınavı soruları önceden çalınıp cemaat abilerine verilmesiyle mi?
14 yıl önce ve sonra...
Kenan Evren’den Turgut Özal’a; Süleyman Demirel’den Ecevit’e değin gelmiş geçmiş tüm iktidarlar...
Ne istediler de vermedik, diyenler...
Özgür Mumcu’nun yine aynı yazısında dediği gibi:
“......Cemaatçi sızmanın asıl sebebinin laiklikten değil, laikliğin uygulanmamasından kaynaklandığını da bilelim.
Çünkü demokrasi, temel hak ve özgürlükler laiklik temelinde yükselir...
Demokrasi olmadan laiklik olur ancak laiklik olmadan demokrasi olmaz.
Bizde sağ siyasetçiler bildim bileli tarikatlara, cemaatlere yol açtılar...
Fethullah Gülen, hem sağ siyaset alanıyla hem de sol siyaset alanıyla ilgilendi...
Onlarla yakın ilişki kurdu, istediğini yaptırdı.
Fethullahçılar kara para aklamak için banka bile kurdular...
Devlet bunları bilmiyor muydu?
Nuh Mete Yüksel, dava açtı...
Bakın DGM iddianamesine, neler var neler yok görürsünüz.

***

Gelişmiş demokrasilerde toplumda hiçbir düşüncenin ayrıcalığı yoktur: Her düşünce özgürdür; özgürce açıklanır, özgürce örgütlenir ve her düşüncenin özgürce iktidara gelme hakkı vardır.
Yukarıda yazdıklarım Server Tanilli’nin “Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz” kitabında uzun uzun anlatılıyor.
Düşüncenin içeriğine sınır getirilmez...
Düşünceler iyi ya da kötü, zararlı ya da zararsız diye ayrılmaz...
Silahlı kalkışma, parlamentoyu bombalama, hükümeti şiddet yoluyla yıkma girişimi ise suçtur!
Demokrasiyle falan ilgisi yoktur!
Onun için hep demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri savunuyoruz.
İnsanları ötekileştirmeden insanca yaşamak, özgür birey olmak için...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları