Gürcistan Dersleri

17 Ağustos 2008 Pazar

Gürcistanda yaşananları kaynak savaşları, büyük güçler rekabeti, gittikçe derinleşen ekonomik krizin bölgedeki yankıları bağlamında düşünmek zor değil. Carnegie Endowement for International Peacein Moskova direktörü Dmitri Treninin Kafkasya dramında her aşamada biraz daha tırmanan çatışmaların bir sonraki aşamada Kafkasya ve Avrupa ile sınırlı kalmayacağına ilişkin saptamasını ve neden Ağustos toplarını anımsayınız sözleriyle I. Dünya Savaşının başlama noktasına gönderme yaptığını da

Ama Gürcistanda başlayan çatışmalardan, emperyalist güçlerin maşası olmayı kabul eden bir devlet adamının ülkesini nasıl felakete sürükleyebileceğine ilişkin, çıkarılacak bir başka ders daha var.

Saakaşvili’nin hesap hatası mı?

Salı sabahı ajanslar, Rus birliklerinin Gürcistanın içlerine girdiğini, Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvilinin ülkesinin fiilen ikiye bölündüğünü ileri sürerek, Batıdan yardım istediğini bildiriyordu.

Cuma günü Gürcistan birliklerinin Güney Osetyaya saldırarak, kendi vatandaşlarını, hastaneleri, üniversiteyi bombalamasıyla, Rusyanın da şaşırtıcı bir kararlılıkta, hızda ve çapta cevap vermesiyle başlayan savaş bölgede yayılma eğilimi gösteriyor, belki de Gürcistanın, ama kesinlikle Saakaşvilinin geleceğini tehdit eden bir boyuta ulaşıyor. Bu açıdan bakınca Saakaşvilinin vahim bir hesap hatası yaptığından söz etmek olanaklı. Ancak sanırım durum biraz daha karmaşık.

2003 yılında, ABDden getirilerek renkli bir devrimle devlet başkanı yapılan Saakaşvilinin yönetimi altında, Gürcistan bir ABD müşteri devletihatta protektorası oldu. ABD ve NATO, hatta İsrail kaynaklı askeri uzmanlar Gürcistan ordusunu eğitmeye, Saakaşvili de büyük çaplı satın almalarla ülkesini silahlandırmaya başladı. Böylece ABD ve NATO Rusyayı çevreleme operasyonu bağlamında Kafkaslara giriyordu. Dahası Saakaşvili AB üyesi olmak için lobi yapmaya başlıyor, ABDde Gürcistanın NATO üyeliğini gündeme getiriyordu.

Ancak geçen yıl Anatol Lievenin, Der Spiegel hatta Weekly Standard yazarlarının da dikkat çektiği gibi, Gürcistanın demokrasi gülü soluyordu; Saakaşvili rejimi giderek baskıcı özellikler kazanmaya başlamıştı: Önemli muhalefet liderleri ölüyor, hapse atılıyor, dövülüyordu. Ama bunların ne önemi vardı? Nasıl olsa Başkan Bushun adı başkentin en önemli caddelerinden birine verilmemiş miydi? ABD büyükleri her fırsatta Gürcistanı ziyaret ederek demokratikleşme sürecini övmüyorlar mıydı?

Lievene göreyse Saakaşvilinin, iktidarı zayıfladıkça, ülkeyi liderliği altında yeniden birleştirmek için Güney Osetya ya da Abhazya üzerinden bir maceraya kalkışma riski gittikçe artıyordu. Lieven geçen kasımda National Interestteki yorumunda, Bu onun kalkışacağı son macera olacaktır diyordu.

Yoksa bir ABD-NATO operasyonu mu?

Diğer taraftan, dışarıda, ABD ve Avrupa tarafından durmadan, demokrasi kahramanıolarak şişirilen, içeride, gittikçe ağırlaşan siyasi ve ekonomik sorunlarla zayıflayan Saakaşvilinin kolaylıkla manipüle edilerek, bir başka hesapiçin kullanılabilecek bir kıvama geldiği de söylenebilir.

Rusyanın tepkisinin hızı ve çapı, saldırıyı beklediğini gösteriyordu. Gürcistan ordusunu eğiten ABD, NATO, İsrail uzmanlarının böyle bir saldırının bilgisini önceden almamış olması düşünülemez. Rusyanın, NATOnun genişlemesi, Kosovadaki yenilgisi, füze kalkanı gerginliğinden sonra, Gürcistanın bir oldubittisini kabul etmeyeceği, hatta şiddetle cezalandırmaya kalkacağının, ABD ve NATO plancılarının beklentileri içinde olduğu, bence rahatlıkla varsayılabilir. Burada, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Gürcistan ve Ukraynanın NATO üyesi olmasını engellemek için her şeyi yapacağız sözlerini de anımsayabiliriz.

Nihayet Gürcistanın başlattığı Güney Osetya operasyonunun yürütülüş tarzına bakınca da, bunun amacının düzen getirmek değil, Prof. Cussodowskynin dikkat çektiği gibi, büyük bir insani kriz yaratarak dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmek olduğu da ileri sürülebilir.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, ABD ve NATOnun bir Saakaşvili taşıyla iki kuş vurmayı planladığını düşünebiliriz. Birincisi, Rusyanın vurucu gücünü ve kararlılığını ölçmek, bu zeminde Avrupa liderlerini bir kez daha uyararak/korkutarak, Rusyaya karşı ABD ile ilişkilerini güçlendirmeye zorlamak, ikincisi, Kafkasya bölgesini, Rusyayı, giderek daha fazla ekonomik, siyasi enerjisini tüketecek, Putin - Medvedev klanına hem ülke içinde hem de dünya kamuoyu önünde saygınlık kaybettirecek biçimde içine çekecek bir istikrarsızlığa itmek.

Bu hesap tutar mı bilemem. Ama benzerlikler bende tedirginlik yaratıyor. Türkiye bölgenin enerji dengelerinin çok önemli bir oyuncusu. Dışişlerinde ABDye yaslanarak bölgede güç yansıtma anlayışı egemen. Ülkeyi yöneten ekip, siyasi yaşamını ABD ve Avrupa desteğine borçlu.

[email protected]

http://erginyildizoglu.blogspot.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları