Aslı Aydıntaşbaş

Tiroidi patlamış ülke

18 Ağustos 2016 Perşembe

“Semptomlar çok açık. Subakut tiroidit olmuşsunuz” dedi doktor.
Sub... ne? Bir haftadır süren boğaz ağrısı, aşırı sıcağa rağmen üşüme, geceleri ateşlenmeler derken, sıradan bir yaz gribi geçirdiğimi sanmıştım. Altından çapanoğlu çıktı.
Tiroit denilen ve ademelmasının hemen altındaki o küçücük salgı bezi, adeta bir kumanda butonu gibi. Sadece bedendeki bütün hormonları değil, enerjiden uykuya, saç dökülmesinden iştah ve kilonuza kadar sayısız vücut fonksiyonunu da dengede tutuyor. Bozulduğunda hapı yutuyorsunuz. Anlayacağınız benimki pert olmuş.
Doktor hanıma ‘tiroidit’ hastalığına neyin sebep olduğunu sorduğumda, “Virütik olduğu söyleniyor ama şu aralar adeta bir salgın gibi. Çok sık görüyoruz. Bu durumun Türkiye’de yaşananlarla ilgili olmadığını düşünmek çok zor” diyor.
Tiroidit hastalığının özelliği, önce tiroidin aşırı hızlı çalışması ve beraberinde gelen kalp çarpıntısı, yorgunluk, kilo kaybı, sonra da tiroidin kendini tüketerek tamamen yavaşlaması. Neyse ki bu semptomların tümü, birkaç hafta içinde bitiyor.
15 Temmuz’dan bu yana yaşadığımız stres, korku, endişe ve bütün bunları 10’a katlayan 7/24 haber bombardımanını düşündüğümde, şaşırmıyorum. Uykusuz geceleri, darbe rüyalarını, ardından gelen kaosu... Hatta daha da geriye gidelim, son bir yıldır Türkiye’nin içine girdiği karanlık dönemi düşündükçe, “Eh sadece tiroit hastalığıyla yine iyi yırtmışım” diyorum kendi kendime...
Cumhuriyet tarihinin en sarsıcı ve boğucu dönemlerinden birini yaşıyoruz. İyimser olmak için fazla neden yok. Türkiye, tiroidi bozulmuş bir ülke gibi, aşırı hızla girdiği Fetret Devri’nde, hem oradan oraya savruluyor, hem de kıstırıldığı kapandan çıkmak için debelenirken kendine daha da zarar veriyor. Etraf toz duman. İpler kimsenin elinde değil. Serbest savruluş. Görebildiğim kadarıyla ortak akıl falan yok. Ülke henüz dengesini bulamamış, panik ataklarını kontrol altına alamamış halde.
Bunu yaşamak da, seyretmek de ayrı bir acı.
Peki bütün bunları yazarken kendi hastalığımı neden gündeme getirdim? Öncelikle bu hastalığı tanıyın istedim. Doktorlar birçok tiroit hastasının grip ya da boğaz ağrısı diye yanlış teşhisle antibiyotiklere boğulduğunu anlatıyor. Özellikle kadınlar, tiroit meselesini ihmal etmemeli.
İkinci amacım, Türkiye’nin içine girdiği bu yıkım sürecinin kalbinize, beyninize, hücrelerinize verdiği tahribat konusunda sizleri uyarmak. Siyasi bilinci yüksek, dünya meselelerini dert eden biriyseniz, yaşadığımız günlerin yükünü hissetmemeniz mümkün değil. İşte orada bir durun, kendinizi biraz kollayın. Teslim olmayın bu ülkedeki girdaba. Tabii ki yaşananlara bigâne kalın demiyorum. İzleyin, sorgulayın, yeri geldiğinde itiraz edin. Ancak ruh ve beden sağlığınızı da ihmal etmeyin. Hiçbir şey insandan daha değerli değil. Ara sıra kapatın o cep telefonlarını, o sevimsiz haber bültenlerini, kafa izni verin kendinize. Sevdiklerinizle olun, siyaset dışı işlerle de uğraşın. Yapabiliyorsanız, meditasyon, yoga ya da spor deneyin.
Çünkü gerçek şu ki, bizler ne kadar endişelenirsek endişelenelim, Türkiye bu süreçten geçecek. Dengesi bozulmuş bir tiroit gibi kendini tüketecek. Bunu engellemeye ne sizin ne de benim gücüm yeter.
Ama kendi vücudumuzu anlamaya, dinlemeye, zinde tutmaya gücümüz yeter. Etraftaki kötücül atmosferi eve sokmayın. Her şey çok kötü; bari kendinize iyi davranın.
Geçenlerde uçakta bir adam oturdu yanıma. 38 ateşle ve halsiz bir biçimde izledim. Cep telefonunu çıkardı. Twitter’a baktı. Sonra kendi selfie’sini çekti. Onu WhatsApp’dan birilerine yolladı. Birine mesaj attı. Sonra Facebook’a baktı. İnternete girdi. Yine selfie çekti. Başka birine yolladı. Haberlere baktı. Hostesten telefonunu gizleyip uçak kalkana kadar aynı manik tempoyla devam etti.
Ben bile yoruldum izlerken. İşte siz o adam olmayın. Biraz yavaşlatın hayatı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları