Meriç Velidedeoğlu

‘Yok kanun!’ - ‘Yap kanun!’

19 Ağustos 2016 Cuma

“Kanun Hükmünde Kararnameler” (KHK) ile “Torba Yasalar” yine birbiri ardınca çıkarılıyor; hele içeriği dolaysiyle “OHAL”den sonra da sürecek olanlara yer verilmesi, yüz yıl önceki, “yok kanun-yap kanun” anlayışının değişmediğinin bir göstergesi. Osmanlı’nın son döneminde, Birinci Dünya Savaşı sürerken, “Mebusan Meclisi”nin “Vükela Heyeti”nin (Bakanlar Kurulu) bir toplantısında, “Bahriye Nazırı” devlete ait bir işin kendi “isteğine göre” yerine getirilmesini “Adalet Vekili”nden ister. “Adalet Vekili”, Bu konuda uygulanabilecek bir kanun yok, bu mesele sizin buyurduğunuz biçimde çözülemez!” yanıtını verince, “Harbiye Nazırı”, “Yok Kanun!”, “Yap Kanun!” diyerek direnir.
Bu tutum, “tek kişinin iradesinin ‘yasa’ niteliği taşıyacak olmasının” ve özellikle “hukuku iki satırlık bir ‘yasa’ maddesi sanma” yanılgısının en bilinen tarihsel örneğidir.
Ve “yüz yıl” sonra da “TC Devleti’nin Cumhurbaşkanı”, anayasal bir kurum olan “Anayasa Mahkemesi”nin verdiği bir karar için -hiçbir sakınca görmeden-“Ben bu karara uymuyorum; saygı duymuyorum!” diyebiliyor... (28.2.2016)
Peki, bu açıklama, “Anayasa”yı da saymamak, bu temel yasaya da saygı duymamak değil mi?
Demek şimdi yürürlükteki anayasamızı saymayan, saygı duymayan, ama yine başımızda olan bir “Cumhurbaşkanı” mı var?
Öyle oluyor; peki “TC Devleti” bir “Hukuk Devleti” değil mi?
Evet, öyle de, şöyle bir durum var; Cumhurbaşkanı’na göre “hangi hukuk?” ya da “nasıl bir hukuk devleti?”.
Bu konudaki görüşlerini siyaset sahnesindeki yerini alınca açıkladı, “Referansımız İslamdır!” diyerek; böylece oluşturacakları her türlü yapının, örgütlerin, “parti”nin, gerek tüm düşünsel, kavramsal söylemlerinin hep “din” tabanında, “din” bağlamında olacağını açıkça ortaya koyuyor, “ulus” yerine “ümmet” geçiyor, dolaysiyle “ümmet kardeşliği”, “İslam kardeşliği” sahneye rahatça çıkıyordu.
Daha sonra da “Erdoğan”ın, yürüyecekleri yolun taşlarını, “Laik ve İslam bir arada olamaz!”, “Hem Müslüman hem laik olunamaz!”, “Elhamdülillah şeriatçıyım!” gibi söylemlerle döşemeye başladığını, bilmem ki unuttuk mu? Unutulur mu?
Üstelik coştu; coşturdukça coşturdu; yalnızca, “Peygamber”in “söylediklerini yaptıklarını” dile getiren “Sünnet” kavramı, kendisi için de kullanıldı... Ne kendisinden ne de “Diyanet”ten bir açıklama geldi...
Oysa gelmeliydi; İslam’ın dünya gündeminden hiç inmediği şu sıralarda -özellikle-“Diyanet”ten, “İslam” diniyle ilgili olarak ayrıntılı bir açıklama, bilgilendirme için “fırsat” olarak kullanılmalıydı.
Çünkü artık, gerek Ortadoğu’da gerek Batı’da -daha doğrusu- tüm dünyada yaşanan, yer yer katliam boyutuna varan terörün dayanağının “İslam”la bağlantılı olduğunu içeren değerlendirmeler -yadsınamaz bir biçimde-“ayyuka” çıkmış durumda. Üstelik teröristler de, “Müslüman” olduklarını, dahası katliamlarını “İslam” adına yaptıklarını açıkça ortaya koyuyorlar, “Cihad” diyorlar; “Dar-ül Cihad”, “Dar-ül Harb” deniyor...
Ayrıca, “Radikal İslam”dan söz ediliyor; sıklıkla “Siyasal İslam” dile dolanıyor; “Çağdaş İslam” deniyor; “Ilımlı İslam” diyenler akın akın; şimdi de “Hocaefendi İslamı”...
Ve bu sayılanların birer mezhep olmadığını belirtip, “İslam”ın bunca çeşitlenmeye açık olup olmadığını, içeriğinin bu duruma uygun düşüp düşmediğinin de sorgulanması gerekmez mi?
Eğitimlerini, “İslam”ı öğreten, “temel” olarak alan okullarda yapanların çağdaş kavramlar, olgular, uygulamalar karşısındaki, örneğin “demokrasi”nin anlamını “tramvay” olarak kabul edilmesi gibi çağdışı tepkiler verecek doğrultuda yetişmelerinin önlenmesi için gerekenlerin bir an önce ele alınması, gündeme gelmesi gerekmez mi? Hiç olmazsa günümüzdeki şu olan-bitenler karşısında...
Dünyanın dört bir köşesinde, “İslami terör” dile getirilip, dinimiz yargılanırken; “Papa” dünyayı dolaşıp, “Ateistler de (Tanrıtanımazlar) cennete gidebilir! diye haykırıyor...
Ne demezsiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları