Bir zamanlar Antep

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Çocukluk kentim Antep’e en son 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerini izlemek için gitmiştim. Çarşıların renkli avlularında dolaşırken sanki bir karabasanın içine girmiş gibi oldum. Çünkü çocukluğumun Arapça şarkıları artık yoktu. Uçurum kenarlarında özgürce dolaşan kınalı keklikler kenti terk etmişti. Bir zamanların neşeli, şen şakrak, herkesin ailecek eğlendiği açıkhava gazinoları yıkılmıştı. Maydanozun sapında bile piknik yapan Antepliler, gene piknik yapıyorlardı ama ailecek gidilecek tek bir içkili lokanta kalmamıştı.

Bir zamanlar annemle benim bisiklete binip dolaştığımız sokaklar artık tarikat giysileriyle dolaşan erkeklerin olmuştu. Tüm Antep biliyordu, kent tarikat evleriyle dolmuştu. IŞİD militanları iktidar eliyle Antep’in hastanelerinde tedavi ediliyor, kaldıkları evlerde ateş talimi yapıyorlardı.

Antep karanlık bir kent olmuştu. Oysa bu kent 2000 yıllık kadim bir kentti. İpek Yolu’nun üstünde yüzlerce kavimin buluştuğu, alışveriş yaptığı ve en güzel yemekleri bölüştükleri bir kentti. Arapçanın, Kürtçenin, Türkçenin, daha pek çok dilin en güzel lehçesi bu kent topraklarında konuşulurdu. Kürt kadınları halay çeker, Arap kadınları zılgıtlarıyla onlara eşlik ederlerdi. Çarşılar usta-çıkar ilişkisinin en verimli olduğu yerlerdi. Çıraklar etiyle kemiğiyle ustasına emanet edilir ve ustalar binlerce yıllık deneyimlerini onlara aktarmak için birbirleriyle yarışırlardı, kent ustalığın kentiydi.

Ama artık her şey değişmişti, 300 bine yakın Suriyeli mülteci kentin sokaklarında iş için dolaşıyordu. Usta-çırak ilişkisi bozulmuş, ne yazık ki ustalar, ucuz işgücü için her türlü ustalık kuralını çiğneyerek Suriyeli insanları üç kuruşa çalıştırmaya başlamışlardı. Sadece bu mu?

Kent tarikatların ve ne yazık ki, IŞİD’in esiri olmaya başlayınca, ahlak değişmiş, Suriyeli kadınların üç kuruşa yaşlı erkeklerle imam nikâhıyla evlenmesi helal hale gelmişti ve ben bunları yazarken kahroluyorum, çocuk fuhuşu alıp başını gitmişti. Kısaca Antep, o güzelim kent bir Suudi Arabistan modeline hızla dönüşüyordu.

Tiyatrolar, sinemalar kapanmış, Antep’i canı kadar seven kadim halk çaresizlik içinde kıvranıyordu. Çünkü bu kent aynı zamanda Anadolu’nun en güçlü uygarlıklarından biri olan Hitit uygarlığının Geç Hitit kentlerinden biriydi. Benim çocukluğumda tarlaları biraz kazıdığınızda mozaik tavanlarla karşılaşırdınız, sonraları dünyanın en önemli mozaik müzesi Zeugma Antep’e nasip oldu! Müzenin ve Antep’in amblemi o gözleri fıldır fıldır dönen Çingene kızıydı artık! Ama şimdi o Çingene kızına bir hançer saplandı. Bir tarikatlar kenti olmasına tüm iktidar odakları tarafından göz yumulan Antep’in ilk önce Çingene kızı öldürüldü. Ardından bir düğün coşkusuyla halay çeken başka Çingene kızları!

O gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kente gelecekti. Ben de alana gittim, binlerce genç-yaşlı, kadın-erkek oradaydı. Özellikle de kadınlar ve Tayyip Erdoğan sahneye çıktı, konuşmaya başladı. Konuşmanın ortalarına doğru, birden Gezi olaylarından ve Berkin’in annesinden söz etti. Berkin’i bir terörist, annesini de terörist yetiştiren bir anne olarak nitelendirdi. “Mezara bilye götürmüş, neymiş oynasın diye. Bilye nedir” diye sordu. Halk yanıt verdi, “silahtır” ve en çok da kadınlar Berkin’in annesini yuhaladılar.

O gün hayatımın en acı günlerinden biriydi. Çocukluk kentimin ölümünü ve kınalı kekliklerinin vurulduğunu görmüştüm.

Şimdi bir düğün evi canlı bombayla vuruldu. Ey Berkin’in annesini yuhalayanlar, kınalı kekliğin vuruluşunu siz de gördünüz mü? Benim yüreğim acıyor, siz nasılsınız?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları