‘Araf’ ya da Politik Tiyatro…

04 Kasım 2013 Pazartesi
Nedir ‘politik tiyatro’ yalnızca bugün olanı
bugünde göstermek mi?
Hayır. Ucuz ve sıradan olurdu böylesi. Çek
bugünün fotoğrafını, sür seyircinin önüne.
Bak, bu senin hayatın…” söyleminin “böyle
gelmiş böyle gider” uyuşturuculuğuyla. İyi
de, ortalama seyirci zaten hep bu söyleme
saplanmış olarak gelir tiyatroya. Asıl mesele,
sahne aracılığıyla ona şöyle diyebilmekte:
Hayır kardeş, her şey bundan ibaret değil.
‘Böyle gelmişlik’, asla bir kader değil.
Öyle olduğunu söyleyenlere kulak asma,
çünkü kulak asarsan eğer, o kaderin suç
ortaklarından biri de sen olursun! Oysa ben
sana bu sahnede istersen kendi kaderini
kurgulayabileceğini göstereceğim!”
Evet, işte böyle der politik tiyatro.
Ve ‘politik tiyatro’, elbet ‘bugün’ olan
karşısında belirgin/eleştirel bir tutum almak
demektir. Ama her şeyi ‘bugün’e tıkıştırarak
değil. ‘Bugün’ü, köklerini dünde, İsa’dan
bile öncesinde arayarak ve ‘yarın’a ait
olası izdüşümlerini de ihmal etmeksizin
sorgulamak. Dün-bugün-yarın ekseninde
böyle geniş zamanlara yelken açılmalı
ki trajikliğini oluşturan çıkışsızlıklarının
girdabında dolanıp duran, ‘bugün’e
kaçınılmaz biçimde mahkûm seyirci-evet,
bugüne mahkûm, çünkü ‘bugün’de ve
kendisine yalnızca bugün için biçilmiş bir
hayatı yaşamakta-, evet o, yani bugünün
seyircisi, zamanların bugünle sınırlanmamış
enginliğinde sadece sanatın ona
kazandırabileceği bir bilincin rehberliğinde
kendi arkeolojik seferine çıkar.
Peki var mı şimdilerde iklimlerimizde
böyle bir tiyatro eseri? Var. Moda’daki
Oyun Atölyesi’nde yeni başlayan, Şilili yazar
Ariel Dorfman’ın kaleminden çıkan “Araf”.
Sırılsıklam bir politik tiyatro örneği. İki genç
tiyatro insanı, Muharrem Özcan ve Derya
Artemel tarafından oynanmakta. Oyunun
rejisi de Muharrem Özcan’a ait. “Araf”,
her tiyatrocuya kök söktürebilecek bir tek
perdelik oyun. Hele Muharrem Özcan’ın
ilk reji denemesi olduğu da düşünülürse.
Sanatın biraz kumar yanı da bu. Ama sadece
biraz. Çünkü “Araf”ın şaşırtıcı başarısının
arkasında aylar sürmüş bir çalışma yatıyor.
Karşımızda oyuncuların parmak ısırtıcı beden
hâkimiyetleriyle, hiçbir sözcüğün ve sesin
hakkını yemeyen sahne dilleriyle ve nihayet
bir bütün olarak oyunculuklarıyla sahnede
hayat bulmuş, güçlüğüne rağmen seyirciyi
alıp götüren, götürürken de düşüncelere
salan bir metin var. Final ise gerçek anlamda
usta işi bir noktalama eylemi.
Ariel Dorfman bu metni ta “Medea”ya
kadar geri giderek, ardından yakın tarihin
bütün faşizmlerine geri dönerek, büyük
cinayetlerin ve kötülüklerin ardından
nedamet yoluyla arınmadan ne ölçüde
medet umulabileceği sorusunun ekseninde
kurgulamış.
Oyun Atölyesi’nin Genel Sanat Yönetmeni
Haluk Bilginer, program kitapçığı için
kaleme aldığı “Beni Öldürmeyen Her Şey
Beni Güçlendirir…” başlıklı yazısında:
“Tiyatro yapmak niye zordur peki Türkiye’de
sorusunu şöyle yanıtlamış: “Çünkü tiyatro
gerçek hayattan daha gerçektir, doğruları
yüzünüze çarpa çarpa söyleyiverir. Ama
bunu yaparken bağırıp çağırmaz. Hakikat
sessizdir. Gerçeği sanatsal estetikle
bütünleştirip aktarır seyircisine. Bu yüzden
güçlüdür, etkilidir. Tam da bu yüzden
gerçeğin görünmesini istemeyenler için
tehlikelidir… Baltalamalar yetmiyormuş
gibi, olmadık ihanetlerle karşılaşırsınız.
Vefasızlıklara tanık olursunuz. Ama neden
ısrarla tiyatro yapmaya devam etmek
istersiniz? Çünkü gerçeğin peşindesinizdir…”
Tiyatro İnsanı’ Haluk Bilginer, bütün
olumsuzluklara yine tiyatroyla karşı koyuyor.
Bu arada Muharrem Özcan ve Derya
Artemel gibi iki genç tiyatrocuyu da Türk
tiyatrosuna armağan ederek…
Evet, sanatın hakikati de sessizdir!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları