Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Doğrudan Yabancı Yatırım Fetişi
1998’den bu yana IMF’nin doğrudan yöneticiliği ve denetimi altında sürdürülen neoliberal iktisadi programın çok çarpıcı bir özelliği var: Söz konusu program içerisinde ulusal tasarruf kavramı yer almamakta; yatırım sözcüğü ise artık sadece tek bir anlamda kullanılıyor: Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını (DYSY) teşvik etmek.
Bu elbette rastgele bir olgu değildir. Türkiye neoliberal öğretinin gereklerine uygun olarak uluslararası yeni işbölümü içinde bir ucuz ithalat cennetine ve sanayi yapısı da taşeronlaştırılarak, dışa bağımlı bir montaj hattına dönüştürülürken ekonomisinin geleceği tek bir hedefe indirgenmiştir: Yabancı sermayeye bir hoş geldin partisi düzenlemek. Özelleştirmeler, üst kurullara dayalı “yönetişimci” devlet; kuralsızlaştırmalar ve (adına “mikro reform” denilen) benzeri yapısal uyarlamalar da bu hoş geldin partisinin ana unsurlarını oluşturmaktadır.
***
DYSY’nin özendirilmesinden umulan yararların başında yabancı sermayenin “ileri” teknoloji transferi yoluyla iş sahaları açarak istihdam yaratması beklentisi gelmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkelere yönelen yabancı sermaye yatırımlarının niteliğine baktığımızda, bu tür akımların yeni yatırım yapmaktan ziyade, var olan şirketlerin satın alınması ve/veya şirket birleşmeleri amacıyla hareket ettiği görülmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) verilerine göre gelişmekte olan ülkelere yönelen DYSY’nin yarısından fazlası şirket satın alımları şeklindedir. Eğer Çin bu verinin dışında tutulursa, şirket satın alımları söz konusu toplamın yüzde 72’sine ulaşmaktadır. Yani, doğrudan yabancı sermaye yatırımları aslında gelişmekte olan ülkelerin üretim merkezlerinin ulus ötesi tekellerce satın alınması olgusunu yansıtmaktadır. Çoğunlukla bir mülkiyet değişiminden ibaret kalan bu sürecin, çağdaş teknolojileri azgelişmiş dünyaya taşıyarak, istihdam ve üretim artışlarına yol açacağı beklentisi, en basit ifadeyle, safiyane bir mitoloji öyküsüdür.
Bu süreçte daha belirleyici olan olgu ise gelişmekte olan ülkelerde sürdürülen özelleştirme programlarıdır. Gelişmekte olan ülkeler, özelleştirme koşullandırmaları ile bir yandan üretken sermayelerini ulus ötesi şirketlere yok pahasına pazarlarken, bir yandan da “doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını cezbetmek” için bu şirketlere vergiden muafiyet, ucuz arazi vb. gibi yöntemlerle yeni teşvikler sağlamaya mecbur kılınmaktadır.
Nitekim, Bağımsız Sosyal Bilimciler grubunun 2007 Yılı Raporu (*) Türkiye’ye yönelik DYSY akımlarının niteliğine ilişkin şu satırları dile getirmektedir: “Adındaki ‘yatırım’ sözcüğüne rağmen, DYSY’nin büyük bölümü, ekonominin sabit sermaye stokunun genişlemesi anlamında ‘yatırım’ değildir; ‘edinimler ve birleşmeler’ kalemi altında sınıflanan ve ulusal mülkiyetin yabancılara aktarılması anlamına gelen bir el değiştirmeden ibarettir. Gayrimenkul (bina, arsa, arazi) satışları 2007’de 3 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’yi yöneten siyasi kadroların ve burjuvazinin kendi mal ve varlıklarını yönetme beceri, niyet ve güçlerinin yok olduğu anlamına gelen özelleştirmeler ve banka/şirket satışları, giderek artan boyutlarda ticarete konu olmayan (dolayısıyla döviz kazancı sağlamayacak) sektörlerde yoğunlaşmaktadır.”
Bağımsız Sosyal Bilimciler’in Hazine Müsteşarlığı verilerine dayanarak sunduğu rakamlara göre hizmetler sektörüne yönelen DYSY’nin toplam içindeki payı yüzde 66 dolayındadır. Gayrimenkullere dönük yatırımlar eklenir ve hizmetler grubu içinde dikkate alınırsa bu oran yüzde 80’e yaklaşmaktadır. BSB Raporu’nda da açıkça vurgulandığı üzere, “ileriki yıllarda döviz kazandırmayan dolaysız yatırımlardan kaynaklanan kâr transferlerinin ödemeler dengesi üzerinde ciddi bir baskı oluşturabileceği de dikkate alınmalıdır. Nitekim 2007’de kâr transferleri, bir önceki yıla göre yüzde 69’luk bir artışla 2 milyar dolara çıkmıştır. Bu rakamı, aynı yılın astronomik DYSY girişlerinin sadece yüzde 9’una ulaştığı için ‘sembolik’ boyutta görmek yanıltıcı olacaktır.”
***
DYSY beklentisinin ardındaki bir başka sav ise, doğrudan yabancı sermaye hareketlerinin uzun dönemli döviz girişleri sağladığı ve cari işlemler açıklarının finansmanını kolaylaştırdığıdır. Ödemeler dengesi hesaplarına son derece basit ve düz bir mantıkla yaklaşan bu varsayım, yabancı yatırımların ulusal tasarruf ve yatırım hacmi üzerinde gözlenen olumsuz etkilerini göz ardı etmektedir. DYSY akımlarından sağlanan döviz girişleri çoğunlukla yapay bir döviz bolluğu yaratmakta ve doğrudan doğruya tüketim harcamalarını kamçılayarak ulusal tasarrufları caydırmaktadır. Sonuçta, ülke içindeki toplam sabit sermaye yatırım hacmi de, beklentilerin tersine, düşmektedir.
Böylece Türkiye hızla üretimden uzaklaştırılarak, ucuz ithalata dayalı bir tüketim cennetine dönüştürülmektedir.
Türkiye geniş iç pazarı, metropollerindeki arazi rantları ve stratejik coğrafi konumuyla ulus ötesi tekellerin iştahını kabartmaktadır. “Küreselleşen dünyanın çağdaş koşullarına uyun” söylemi altında, kapitalist dünyanın çekim merkezlerine “kurumsal çapalar” aracılığıyla sabitlenmeye çalışılması elbette boşuna değildir.
(*) Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2008 Kavşağında Türkiye: Siyaset, İktisat ve Toplum, Yordam Kitap, 2008.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
- Beslenme çantalarının içi boş kaldı...
- Böylesi görülmedi: Tavuk mu horoz mu?
- Özel yeni üye kampanyasını başlattı
- Bugün 23 Nisan! Arşiv görüntüleriyle Meclis'in açılışı..
- Erdal Sağlam'dan ekonomi analizi!
- Belediye başkanı 'sıkıntı olmayan belediyemiz yok' dedi
- Özdağ'dan hükümete Dünya Bankası tepkisi
- Meclis'te gerilim
- Tarım Bakanlığı'nda 'Suriyelilere kadro' iddiası
En Çok Okunan Haberler
- ‘Haddini bilsin, tepemin tasını attırmasın’
- Kepez Belediyesi'nde yeni başkan belli oldu
- Merkez Bankası faiz kararını açıkladı
- CHP’nin yükselişi sürüyor
- AKP'li isimden istifa çağrısı!
- Dilan ve Engin Polat çiftinin yargılandığı davada karar
- 'AK Partili bakan yardımcısının toplam maaşı...'
- Son mesai saatinde 4.5 milyonluk fatura kesilmiş
- Çorlu tren katliamı davasında karar!
- Soylu geri mi dönüyor?