Bitkisel tedavi ve aktarlık üzerine

01 Mayıs 2009 Cuma

Evliya Çelebi'nin seyahatnamesine göre 17. Yüzyıl'da, İstanbul'da 2 binin üzerinde aktarın yaşadığı rivayet edilir. Hindistan’da Ayurveda gibi alternatif sistemlerde, Uzakdoğu tıbbında, Osmanlı’da Saray tababetinde belli bir disiplin içerisinde hazırlanan şurupların, macunların ve çeşitli bitkisel ilaçların yüzyıllar boyunca hastalıkların tedavisinde kullanıldığı söylenmektedir ancak o günlerde bu yöntem ve uygulamaların hastalıkları tedavi edip etmediklerini de yeterince bilememekteyiz.  Oysa günümüze gelindiğinde modern tıp bitkilerin tedavi amaçlı değil hastalıklardan korunma amaçlı olarak kullanılmasına müsaade etmektedir. Bugün aktarlık ve bitkilerden yararlanma, bu mesleğin erbabı kişilerin elinden çıkarak,  daha çok dertlerine bitkisel şifa arayanları sömürmeye çalışan ve konu hakkında uzmanlığı olmadığı halde bilgiçlik taslayan kişilerin elinde amacı dışında kullanılmaktadır. Böyle derin ve köklü bir geçmişi olan bitkilerle hastalıklardan korunma ve aktarlık mesleği hafife alınmamalıdır, amacından saptırılmamalıdır, meseleye salt ticari bir yaklaşımla da yaklaşılmamalıdır; aksi takdirde kişi sağlığı ve toplum sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğurabilecektir ve doğurmaktadır.

Halkımız sağlık sorunlarının tedavisinde, tıbbın çaresiz kaldığı durumlarda kulaktan kulağa dolaşan efsanelere, söylencelere, dini açıklamalara inanarak şifalı olduğu söylenen bitkilerin satıldığı bu tür yerlerden çare arıyor çünkü, burada satılan ürünlerin şifa olacağına inanarak, yarar sağlamasa da zararı da olmayacağını varsayarak mucize bekliyor.   Oysaki, "her derde deva" diyerek satılan bazı bitkilerin bilinçsiz ve aşırı kullanımının bırakın tedavi etmeyi , hastalıklardan korunmayı,  çeşitli sağlık sorunlarından ölümlere kadar yol açabileceği uzmanlarca açıklanmakta.  Uykusuzluk, kabızlık, hazımsızlık gibi basit sorunların çözümü için bitkisel yöntemler uygulanabilse bile bunların olur olmaz kullanılması sıkıntıya neden olabilmektedir. Yine, sağlığı korumak ya da güçlendirmek için doğal bitkilerden faydalanılabilir ancak uzmanlar bitkisel çözümlerin tedavi amaçlı olarak kullanılmasına karşı bizi uyarıyorlar.  Örneğin papatyanın bir cinsinin kaynatılıp içilmesinin zehirlenmeye yol açabildiği, yer elmasının bilinçsizce tüketiminin kan şekerinin düşmesine hatta ve hatta ölüme bile sebebiyet verebildiği, sinüzit tedavisinde kullanılan acı kavunun fazla kullanılmasının kişinin boğulmasına yol açabildiği, yine adasoğanı, güzel avrat otu, yüksük otu, balık otu gibi bitkilerin yanlış kullanıldığı takdirde zehirlenme vakalarına yol açabildiği,  tatula çiçeği gibi bitkilerin alışkanlık yapabildiği, ebu cehil karpuzunun ise 2 gr.dan fazlasının öldürücü olabildiği gibi örnekler daha da çoğaltılabilir. Mesela, ısırgan otunun da kanseri önlediği söyleniyor ama bunun da tamamen bir halk efsanesi olduğunu bilim adamları açıklıyor. 

Maalesef, bu bitkilerin hammadde olarak kullanıldığı ilaçlar, ancak eczanelerden reçete ile hatta bazıları yeşil reçete ile temin edilebilirken, bu bitkiler her köşe başında ruhsatsız ve denetimsiz bir şekilde açılan,  hijyenik olmayan dükkanlarda serbestçe ve sorumsuzca alınıp satılıyor. Hatta artık sokakta şifalı bitki satan seyyar satıcılara da rastlamak mümkün. Diyelim ki böyle bir satıcıya gittiniz, size iki soru soruyor, hiç çekinmeden hastalığınızı teşhis ediyor ve yine fütursuzca otlardan oluşan reçetesini size hazırlayıveriyor. Zaten o otları da resimli bitki kitaplarına bakıp öğrenip, resme benzettiklerini dağdan bayırdan toplayarak dükkânına getiriyor , ya da bu işin ticaretini yapanlardan temin ediyor ; küflü, aflotoksinli, böcek kalıntılı, pestitli ürünleri satışa sunuyor hatta ne sattığını bilmiyor. Oysa ki, bu bitkileri toplayabilmek için botanik bilmek gerekiyor, bu tedavileri verebilmek için tıp bilmek gerekiyor, bu konuda yasal mevzuatların belirttiği yeterlilikleri taşımak gerekiyor. Aslında doğrusu bu konudaki yasal mevzuatın da tekrar gözden geçirilerek, yasal boşlukların ve eksikliklerin günün ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesidir.  Bu tür ürünlerin yurtdışında olduğu gibi özel stantlarda,  içeriğin ve üretim / son kullanma tarihlerinin açıkça yazıldığı etiketli ambalajların içinde Sağlık Bakanlığı’nın, Tarım Bakanlığı'nın gözetimi ve izni dâhilinde üretilerek uygun koşullarda sunulması gerekir. Sağlık Bakanlığı tarafından “ ilaç” veya “ara ürün” olarak onaylanmamış hiçbir ürünü doktora danışmadan tedavi için kullanmamak gerekir. Biz burada meseleye sadece olumsuz tarafından bakmak istemiyoruz, elbette ki bu tür yerlerde de belli koşullar çerçevesinde, izin dahilinde satılabilecek standartlarda bitkisel ürünler, bitkisel çaylar,  esanslar, baharatlar işinin ehli, konusunda eğitim görmüş yetkili insanlar tarafından, hastalıklardan korunma amaçlı satılmasına sözümüz olamaz.
Bu noktada, basına ve medyaya büyük iş düşüyor. Çünkü aslında, bu bitkilerin satışını körükleyenler en başta bunlarla ilgili haberleri yapanlar. Söz konusu sağlık olunca bu haberler çok okunuyor, çok rating topluyor. Hal böyle olunca da bazı basın mensubu arkadaşlarımız ardını arkasını iyice soruşturmadan, bilimsel görüş almadan “ şu bitki bu derde devadır” “ her gün iki kaşık bilmemne otu tüketenin ömrü uzar” gibi haberler yapmaktan çekinmiyorlar. Yine televizyonlara bu konularla ilgili her gün saatlerce açıklamalar yapan sözüm ona uzmanları konuk olarak almaktan, onlara söz hakkı tanımaktan ve halkın gözünde bir bilen konumuna getirmekten de yüksünmüyorlar. Yeter ki programları daha çok izlensin. Tabi bu konuda bilinçli habercilik yapanlara, bitkilerden yararlanma konusunda kendini geliştirmiş gerçek bilim adamlarına sözümüz olamaz. Tıbbın çaresinin tükendiği durumlarda,  halkımızın çaresizliğini sömürerek,  umut tacirliği yapanlara,   ünlü olmaya, para kazanmaya çalışanlara ise hoşgörü ile bakmamız mümkün değil. Bu gibi kişilere söz verip, bir bilen haline getiren medyanın da daha dikkatli hareket etmesi, eğri ile doğruyu birbirinden ayırt etmesi gerekir. Halkı yanıltanlara ve yanıltıcı haber yapanlara da yasal yaptırım uygulanması gerekir.
Son söz olarak halkımız da bu tür bitkileri satın alırken ve tüketirken dikkatli olmalı ve mutlaka kendi doktoruna danıştıktan sonra karar vermeli, aksi takdirde kaş yapayım derken göz çıkarabilir, şifa bulayım derken sağlığınızdan olabilirsiniz. Unutmayalım ki bu tür bilinçsiz tedaviler, bizi halkımızın deyişiyle “iki rahmetten birine” yani şifaya kavuşturabileceği gibi diğer rahmete, ölüme de yol açabilir.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları