Fırat’ın doğusu, batısı ve kurnaz leş kargası

26 Ağustos 2016 Cuma

Fırat’ın doğusunda ve batısında, paylaşılmayan topraklarda yıllardır seyreden acımasız bir savaşın en sıcak günleri...
Savaş karşıtlığının artık ağıza alınmadığı; silahsızlanmanın nicedir mevzubahis dahi olmadığı bir dünyada büyük güçler, küçük güçler ve güçsüzler arasında yaşanan şiddet şu sıralar tüm dünya için olağan.
Yaşananların şiirlere, romanlara, filmlere, şarkılara dağılmasına; hüzünlü hikâyelerle savaşın korkunçluğunu, nafile de olsa, anlatmasına daha zaman var.
Şimdilik mesele tüm dünya için sadece rakamlardan ve stratejik hesaplardan oluşuyor.
Evrensel ahlak savaşın ticari dayanaklarını artık hiç sorgulamadan, en baştan onaylıyor.
Tam göbeğinde olduğumuz bir savaşı, insansız bir meselenin teferruatıymışçasına dışarıdan izliyoruz ve tuttuğumuz tarafa göre heveslenip üzülüyoruz.
Kim kiminle işbirliğinde...
Kıyıları kim ele geçirecek...
Koridorları kim zapt edecek...
Devletleri kim yıkacak, kim kuracak...
Bir bilgisayar oyunu gibi tarihimizden en canlı ve en kanlı haliyle akıp giden hayat, bize askerlerin kurşun olmadığını hemen unutturuyor; cephelerden gelen fotoğraflarda gördüğümüz o insanların göbeklerinde onları bir zamanlar bir anneye bağlayan ufacık bir delik olduğunu umursayacağımız bir alan dahi bırakmıyor.
Hedefler ve niyetler birbirini kapsaya dışlaya bölgeyi şekillendirdikçe;
Biz haritalar üzerinde renklenen toprakların savaş şemsiyesi altında kararmasını olağan sayarak, hissizleşiyoruz.
İçinde somut insan hikâyeleri olmayan haberler savaş ahlakının ve askeri stratejilerin rasyonelliğinde düşüyor önümüze.
Üç harfli ve dört harfli seslere indirgenmiş adları birbirinden farklı, yöntemleri aynı silahlı örgütler ve resmi ve gayri resmi ordular coğrafyanın nicedir sislenen masumiyetini asla temizlenemeyecek şekilde bir kez daha kirletiyorlar.
Savaş şartlarında olağan sayılan cinayetler kayda bile geçmeden ardı ardına işlenmekte ve devletler ve örgütler aracılığıyla algımıza yine buz gibi, hissiz gibi, çivi gibi rakamlar olarak nakşedilmekte.
Beş yıldır süren bir iç savaşta ölüp giden 80 bini sivil 283 bin kişi...
Geçmiş savaşlarda ölenlerin arasına sessizce gömülüyorlar ve üzerlerine defnedilecek yeni ölüleri tevekkülle bekliyorlar.
İnsanlığın, “Tüm bu savaşlar ne için? Tüm bu ölümler ne uğruna?” diye bir soru sormak ya da bu sorulara gerçek yanıtı vermekle işi artık hiç yok.
“Sınırları neden çizeriz ve neden var olanı bir türlü bölüşemeyiz...”
Bunlar insanlık için artık mesele bile değil.
Enerji savaşlarını ve kaynak paylaşımlarını kurbanlık koyun gibi izleyen ve kendileri için yazılmış hayali rolleri inançlarına katık yapıp benimseyen halkların korkularını ve hırslarını aynı anda tetikleyerek kendilerine kullanışlı koridorlar açan ve o koridorlardan hedeflerine kolayca ulaşan kirli iktidarlar coğrafyaları kana bulaya bulaya yine korkunç bir tarih yazıyorlar.
Kendi marifeti olan bu hayattan hiçbir çağda utanmayan insanın kabul ettiği gerçeklik çok net:
Savaş bu, gerektiğinde yırtıcı güçler tarafından itinayla çıkarılır, sınırlar arsızca çekiştirilir, ganimetler küstahça bölüşülür.
Artanlara da kendi küçük hesabı er geç boğazında kalacak olan kurnaz leş kargaları üşüşür.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları