Hikmet Çetinkaya

Teröre teslim olma...

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Bazen bir çığlık oluyorsun, bazen suskun, bazen gözlerin kapalı, yarı açık...
Yüreğin paramparça, içinde yangın yeri, ne yapacağını bilmiyorsun.
Ölümlerle yatıp ölümlerle kalkıyorsun...
Gece tükenmek üzereyken, sınırsız sessizliğin sarmalındasın.
Teröre kurban giden insanların çığlığını duyuyorsun, Şırnak’ta, Cizre’de ölümleri, şehit cenazelerini, Berivan’ı, Ayşe’yi, Ceren’i...
Çelik gibi, kemikleşmiş önyargılar, kin, nefret, ayrımcılık...
Riyakârlık!
Düşüncelerinden ötürü hayatlarını zindanlarda geçiren yazarlar, öldürülenler, faili meçhuller...
Hukuk devletinin eksiksiz olması tek dileğin, terörün nereden gelirse gelsin bir insanlık suçu olduğunu söylemen, Gaziantep’te Kürt düğününe düşen ateş, sınır boylarında şehit düşen Mehmet, Mehmet’ler...
Binlerce yıllık bu topraklarda tarihin ve kültürün hamuruyla yetiştirildik...
Demokrasi ve hukuk devleti olmak adına yollara koyulduk, ayrımcılık yapmamaya ant içtik...
Sevdik, sevildik...
Kimi zaman dışlandık, kimi zaman kucaklandık!
Emeğin örgütlü gücünü savunduk, sermaye-emek çelişkisini anlatmaya çalıştık. O güzelim dağlarımızın, ovalarımızın, tarım alanlarının rantlara açılmasına karşı çıktık, Kaçkarlar’da, Fırtına Deresi’nde, Kaz Dağları’nda gün doğumlarını bekledik.
Hayatın içinde bir tutam mor menekşeydik, sevdaydık... İki gözüm İlhan Berk’in “Avluya Düşen Gölgesi”ni okurken değişen mevsimlerin farkına vardık.
Özgürlüğün bir bedeli vardı ödedik...
15/16 Temmuz Fethullahçı darbe girişiminde tankların altına yatan halkımı ayakta alkışlarken onun merdiven altında sigortasız çalışan bir emekçi olduğunu anladık.
Düşüncelerinden ötürü yatan emekçilerimizi, şairlerimizi, gazetecilerimizi, yazarlarımızı unutan bizdik...
Sabahattin Ali’yi unutturanların kim olduğunu bildiğimiz halde sakladık tıpkı Hrant Dink’in katillerini gizlediğimiz gibi...
Tarihi geriye ya da ileriye sarsak, oturup düşünsek, Fethullah’ın bu ülkede bir dönem nasıl saygın bir din adamı olduğunu söyleyenlerin adlarını sıralasak sayfalar yetmez, ömrümüz tükenir sayıları bitmez...
Tarihi hep kanla yazdık biz...
Günahımız, günahlarımız çok, diyor “günah defteri”ni yazanlar...
Terör sorununu hukuk içinde çözeceklerini söyleyen siyasiler vardı...
Bir bahar havası esiyordu, 2013-14 arası...
Şırnak’ta, Cizre’de, Lice’de, Suruç’ta, Ceylanpınar’da. Bir huzur iklimiydi bu. Sanki dağlarına ilkyaz gelmişti memleketimin.
Şimdi analar yaslı...
Çocuklar kaygılı...
Önce CHP lideri Kılıçdaroğlu’na Artvin yolunda suikast girişimi, dün alçak terör örgütü PKK’nin Cizre’deki hain saldırısı: 11 şehit, 78 yaralı...
Kan gölünden beslenen acımasız terör örgütü, hem Kürt hem Türk halkı tarafından lanetleniyor bugün.
Bu halk sinmez, yılmaz, canım yurdumu teröre yedirmez...
Gök ağustos ateşiyle yakıyor her yeri...
Bir dize aklıma geliyor denizin kıyısında mavinin derinliğine bakarken:
“Bir gök ölüyor ellerinde ve inceliğinde
başka gök doğuyor
Sevecenlik bir çiçek gibi açıyor yanında seni
Düşünürken”

***

Umutlarımızı yitirmek yok.
Çığlığımızı duyanlar olmadı, sustuk. Sonra silkelendik kendimize geldik.
Sevdik bu toprakları, çok sevdik...
Bir felaketin kıyısından döndükten sonra bunu çok iyi anladık. Şehitler verdik. Umudun atlası içinde geçmişi anımsadık.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Cerablus’u kelle avcısı ceberut IŞİD’den kurtardı, Kürt kantonların arasına Özgür Suriye Ordusu girdi...
TSK, ÖSO ve Türkmenler.
Adı Fırat Kalkanı Harekâtı.
Amaç, sınır güvenliği, IŞİD’le mücadeleye destek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma...
Onun için korkma, terörden sinme, umutla yaşa!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları