Bir kez daha: Anayasa kültürü…

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Bir kez daha bir “Anayasa Komisyonu” ve yeni anayasa çalışmaları.
Gerçi daha kuruluşu bağlamında anayasa hukukunun ruhuna aykırı bir Anayasa Komisyonu. Çünkü “partiler arası” olduğunun belirtilmesine rağmen aslında TBMM’de temsil edilen dört partiden yalnızca üçüne kapıları açık olan bir komisyon; dolayısıyla partiler arası falan değil.
Neymiş? “HDP önce PKK ile arasına mesafe koysun”muş; partiler arası komisyonda ancak bunu yaptıktan sonra yer alabilirmiş! Bu, mevcut anayasanın ve siyasi partiler yasasının hükümleri doğrultusunda değil, fakat TBMM’deki öteki üç partinin fetvaları doğrultusunda alınan bir karar. Çünkü böyle bir “yasaklama” yetkisi yürürlükteki hiçbir yasada yer almıyor. Oysa HDP, tamamen yürürlükteki yasalar doğrultusunda kurulmuş, yine o yasalara uygun yapılan bir seçimle Meclis’e girmiş olan bir siyasi parti. Bu nedenle de Partiler Arası Anayasa Komisyonu’da davet edilmemesi, yürürlükteki bütün yasalara aykırı.
O halde asıl yapılması gereken nedir? Seçmenin belli bir yüzdesinin oylarını da temsil eden dördüncü partiyi de komisyona davet edersin, görüşmelerini onun da katılımı ile yaparsın; terör ile olan ya da olmayan ilişkilerin hesabını da kabul edilecek yeni anayasa hükümlerini uygulayacak olan TBMM’de görürsün!

Anayasalar devletin çatısıdır…
Anayasalar, devlet için bir “çatıkavram” dır. Ve hukuk devletlerinde yasal düzenlemelerin tümü, anayasalar ile saptanan yörüngeler temelinde varlık ve meşruluk kazanır. Gerçek anlamda “hukuk devleti” niteliğini taşıyan devletlerde anayasaların yapımına gösterilen titizlik, anayasa değişiklikleri için özel yöntemlerin öngörülmesi, anayasalar ile sıkça oynanmasına hoş gözle bakılmaması, anayasalara “dışarıdan” el uzatılması olasılığı için çok ağır yaptırımların öngörülmesi; bütün bunlar, anayasaların toplumsal yapıyı bütünüyle etkilediği düşüncesinden yola çıkılarak varılmış noktalardır.
Bu temel nitelik, tarihsel süreçte anayasaların, yalnızca bir maddeler toplamı olmanın ötesinde, birer bilinçlendirme kurumu ya da toplumda hukuk bilincini güçlü kökleştirme aracı niteliğini kazanmalarına yol açmıştır. Başka deyişle, anayasanın topluma bir bilinç niteliğiyle yansıması ve toplum tarafından böyle bir nitelik olarak özümsenmesi, en az anayasaların somut varlığı kadar önemlidir.

Anayasa kültürü nedir?
Yukarıda sözü edilen türden bir bilinç kökleşmediği takdirde, en ideal diye nitelendirilebilecek anayasa metinleri bile toplumda bir süs olarak kalır.
Anayasa kültürü denilen uygulamanın özü budur. Ülkemizde pek sık yaşanan anayasa bunalımları da gerçekte anayasa kurumundan değil, bu anlamda kurumlaşmaya hep yabancı kalmaktan, anayasa anlayışını Resmi Gazete’de yayımlanan maddelerin ötesine bir türlü geçemeyişinden kaynaklanmaktadır.
Eğer bir ülkenin siyasi partileri halkoyu ile iş başına gelen milletvekillerinin oluşturdukları bir Meclis çatısının altında anayasa doğrultusunda kurulmamış komisyonlarla birlikte yaşamaya alışmışlarsa, o ülkede bir anayasa kültürünün yerleşikliğinden söz edilemez; böyle bir ortamda kuruluş biçimi anayasa hukukunun ruhuna aykırı anayasa komisyonlarının ürünü anayasaların inandırıcılığının tartışmalı olması ise kaçınılmazdır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları