Medyanın Sınavı

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Medyanın yapısını biliyoruz. Bu kez eski ama hâlâ geçerli şablonu bir yana bırakalım son gelişmelerin ışığında medyayı yeniden görmeye çalışalım. Bu bakış açısının şablonu doğrulayacağından, hatta yeni bulgularla zenginleştireceğinden emin olabiliriz. Soru şudur: Medya hemen her alanda örgütlenmiş, sızmış ya da görevlendirilmiş Gülen Cemaati’nin giriştiği darbe öncesi ve sonrasında nasıl bir tutum takındı, nasıl bir yayın yaptı? Kuşkusuz bu soruyu ağırlıklı olarak 17/25 Aralık öncesinde Cemaat konusunda ne yazılıp çiziliyordu sorusu ile birlikte yanıtlamak gerekiyor. Sorunun kısa yanıtı bugün bir kesim medyanın, gazetecilerin de “kandırıldıklarını”, “aldatıldıklarını” ilan eden siyasetçilerle kısaca iktidar cephesiyle aynı tutumu takındıklarıdır.
Peki kimler bu konuda yanılmadı?
Bu sorunun yanıtı da basittir. Laik, demokratik cumhuriyeti savunan, sol bir çizgi izleyen, iktidar ve Cemaat karşısında eleştirel tutum takınmayı bırakmayan gazeteciler yanılmadı. Cemaat konusunda da iktidar partisi ve uygulamaları konusunda da açıklayıcı, uyarıcı, teşrih ve teşhir edici yayını o gazeteciler, o medya üstlendi. Başlarına da gelmeyen kalmadı. İki tarafın sorumlu olduğu her türden yolsuzluğun peşine düşen de Cemaat’in niyetleri konusunda en uyarıcı yayını yapan da onlardı. Peki bu nasıl oldu, olabildi?
Medya eleştirileri konusunda eğitici, öğretici yazı ve yayınları ile tanıdığımız arkadaşımız Ragıp Duran’ın Apoletli Medya Blog’unda yayımlanan yazısından kısa bir alıntı yararlı olacaktır. Duran’ın tahlili şöyledir:
“Çok sayıda devlet adamı, siyasetçi ve bazı meslektaşlar, 15 Temmuz’dan sonra, özel olarak da cadı avının başlamasıyla birlikte, Gülen cemaati konusunda yanıldıklarını, aldatıldıklarını itiraf etti, yazdı, söyledi. Aldatılanlar ve itirafçılar ekranlarda bu kadar boy gösteriyorsa, aldatılmayanları ve Gülen’e baştan beri karşı çıkanları da yurttaşın tanıması, bilmesi gerekir, değil mi? Belki böylelikle aldatılanların neden aldatılmış olduğu, itirafçıların da neden itirafçı oldukları daha iyi anlaşılabilir. Hiçbir şey, zıddı teşhir edilmeden/deşilmeden doğru dürüst anlaşılamaz. Aldatılanlar listesine baktığımda, örnek olsun diye bile, bir tane hakiki laik, hakiki cumhuriyetçi, hakiki solcu yok! Üç sıfata da hakiki vurgusunu yapmak zorunda hissettim, çünkü memlekette aslında resmî bir dinin mensubu gibi davranıp kendini laik sanan, 29 Ekim, 10 Kasım ya da 30 Ağustos’larda heyecanlandığı için kendisini cumhuriyetçi sanan ve en nihayet sağcılardan hoşlanmadığı için, ama sağcı devlet gibi düşünmesine rağmen kendini solcu sanan yüz binlerce yurttaş var. Laikliğin, cumhuriyetçiliğin ve solculuğun ‘yenilenmiş 1789 versiyonunu’ benimsemiş olanlar Gülen cemaatine hiçbir zaman yüz vermedi, onlara inanmadı, onlar tarafından da aldatılmadı.”
Duran, gazeteciliği gerçekten gerektiği gibi yapanların neden yanılmadıklarını anlatıyor. Peki gerçekten de bu üç ölçü dışında kalan ama mesleğini yapmakta kararlı olan gazeteci olmaz mı, olamaz mı? Kuşkusuz olur. Bu ölçüler yalnızca bizim neden yanılmadığımızı, kendilerini iktidara, iktidarlara bağlamış olanların neden yanıldıklarını anlatıyor. Gerçek gazetecilik için önemli ipuçları veriyor. Bu ölçütler habere sadakat, nesnellik konusunda laik, cumhuriyetçi ve solcu olmanın kolaylaştırıcı özelliğinin altını çiziyor. Nesnellikten ayrılmamak bu üç özelliği taşıyanlar için kolay, yandaşlığı meslek edinenler için zordu. Duran’ın dediği gibi “Laiklik, cumhuriyetçilik ve solculuk, insanı Gülen ya da AKP gibi mecralardan koruyan sağlam zırhlardır. Muhalefet de, insanı her daim canlı ve mücadeleci tuttuğu için vazgeçilmez bir yaklaşım.”

Kısaltmaları herkes bilmeyebilir
Türk okuru; “TBMM” ya da “BJK, GS, FB,” gibi kısaltmaların ne anlama geldiğini bilir… Ancak, Türk diline özen göstermesi gereken Cumhuriyet gazetesinin 16 Ağustos tarihli 5. sayfasında Kurtulmuş KHK’lerle TİB’in, BTK’ye bağlanacağını… açıkladı” biçiminde bir cümle yazılmış! Bırakın okurları, acaba kaç Cumhuriyet çalışanı bu kısaltmaların ne anlama geldiğini biliyordur!
Oysa bu konuda bilindiği gibi bir temel kural vardır. Bu kurala göre, önce tam ad yazılmalı, yanında parantez içinde de kısaltması kullanılmalıdır. Daha sonraki satırlarda yalnızca kısaltması yazılabilir. Genç çalışanlarınızı lütfen uyarınız. Saygılar… Asım Us

İletişim kuramıyoruz
Ne yazık ki iletişim kuramıyoruz. Bir yorum yapayım dedim, üye olma mecburiyeti ile karşılaştım. Yazdıklarınıza internette yorum yazamayacak, yazarlarınızla iletişim kuramayacaksam okurunuz olmanın bir zevki kalmıyor.
Umarım bu konuda bir yenilik getirirsiniz. Yorum yazabilmek için neden üye olmak zorundayım veya neden Face bilgilerimi paylaşmak zorundayım. Saygılarımla. Meltem Deniz
Okur Temsilcisi’nin notu: Yorumlar için üye olma zorunluluğunun geçerli nedenleri olduğunu sanıyorum. Nedenlerini öğrenir paylaşırım. Ama çok sayıda okurdan gelen iletişim kuramama, internet sitesine ve yazarlara ulaşmakta zorluklar yaşanması şikâyetini aktarmalıyım. Umarım bu soruna bir çözüm bulunacaktır.

Devamı ne zaman gelecek?
Gazetemizin bazı yazarları bir günlük yazıya sığdıramadıkları konular için “devam edeceğiz” gibi ifadelerle yazının bitmediğini ifade ediyorlar.
Tamam araya önemli güncel konular girdi, ancak yazarlarımız konuladığımız güncel olayların dışında farklı yazılara başladılar.
Devam edeceğiz diyen yazarlarımıza e-posta adresleri üzerinden bu durumu ilettim. İlginçtir, lütfedip yanıt veren olmadı...
Hem değer verdiğim yazarlarımıza ve hem de değerli gazetemize yakışmıyor... M. Şefik Balk  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları