Tunus’ta déjà vu

01 Eylül 2016 Perşembe

Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus dalı Ennahda Parti Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi, Tunus’ta artık İslamcı politikaya gerek kalmadığını partinin Müslüman ve modern uygarlıkların değerlerine dayalı bir siyasi çizgi izleyeceğini açıkladı. Devlet sekülerizmi zor yoluyla dayatmadığına göre, dini siyasi etkinliğin merkezine koymak gerekli değilmiş; İslamcı – seküler tartışması da artık geride kalmış. En-nahda siyasi İslamı terk edecek, Demokratik İslamı benimseyecekmiş (Le Monde, 19/05/2016, Foreign Affaires’in Eylül/Ekim)...

Déjà vu
Biz bu söylemi daha önce duyduk, deneyi de yaşadık.
Siyasal İslamın “Milli Görüş” versiyonu, 28 Şubat’ta şok geçirince, devreye kısmen doğrudan, kısmen de liberal entelijensiya aracılığıyla giren, ABD ve “Uluslararası topluluğun” teşvikiyle, yardımıyla, siyasal İslamın Müslüman Kardeşler geleneğine daha yakın bir versiyonu olarak AKP doğdu. O da artık Müslüman demokrat bir hareketti. Türkiye demokratikleşecek, AB’ye girecek, Büyük Ortadoğu projesinin eşbaşkanı olarak bölgede büyük oyuncu katına yükselecekti... Şimdi nereye geldiğimizi size anımsatmama tabii ki gerek yok.
Ancak, “Neden Ennahda, artık dini siyasette kullanmayacağını söyledikten sonra kendini hâlâ özellikle Müslüman olarak tanımlama gereksinimi duyuyor?” sorusunun ardından şunları anımsatmak isterim. Ennahda toplumu dini gereksinimlere, ilkelere göre düzenleme hedefinden vazgeçtiyse, “Müslüman demokrat” kavramı içindeki Müslüman sıfatını ne hakla kullanabiliyor.

İslamın özgünlüğü
Peygamber, hem bir din bilimciydi, hem bir tüccar hem de aynı zamanda siyasetçi ve devlet kurucu. Bu nedenlerle, İslamda devletin, ekonominin nasıl yönetileceğine, hangi ilkelerin İslamı diğer dinlerden ayırdığına ilişkin belirgin kurallar, en önemlisi yasalar var? Bunlara uymayı, bu pratiği tekrarlamayı benimsemeyen, dini günün koşullarına uydurmaya çalışan biri, bu yasaları, zamana, mekâna bağlayarak kutsal içeriğinden koparmış olacaktır. Kitap, Eski Ahit ve Yeni Ahit’ten, farklı olarak Tanrı’nın dolaysız sözü değil midir?
Liberaller, Müslümanları, inançlarını ciddiye almadılar. Bu yüzden “ama biz aldatıldık” filan... Ben kendi hesabıma her zaman Müslümanları, inançlarını, bu inancın sadakatini ciddiye aldım. Tunus’a da bu anlayışla bakmaktan yanayım.
Bu noktada bize Shadi Hamid’in İktidarın baştan çıkarıcılığı: İslamistler ve Ortadoğu’da İlliberal Demokrasi (Oxford Üniv. 2014) çalışması yardımcı olacaktır. Hamid, 1990’lardan başlayarakOrtadoğu’da Mısır, Tunus, Cezayir, Ürdün deneyleri üzerinde çalışmış, İslamcı hareketin liderleriyle, kadrolarıyla konuşmuş. Çalışmasındaki kimi saptamalar özellikle dikkatimi çekti: Siyasal İslam, muhalefette, seküler güçlerin baskısı altındayken, korunmak için uzlaşmacı, hoşgörülü bir çizgide gelişiyor. Daha fazla katılım istiyor. Ancak daha fazla katılımcılık siyasal İslamda daha çok yumuşama değil kendi yaşam tarzını, kendi değerlerini daha fazla dayatma çabası getiriyor. Siyasal İslamın partisi, genel seçimlerle iktidara gelince çoğunlukçu bir tutum benimseyerek kendi projesini dayatmaya başlıyor. Çoğu kez en sert rekabet, mücadele İslamcı hareketin içinde patlak veriyor. İslamcı parti iktidara gelme sürecinde siyasi söylemi dinci ilkelere göre değiştirmeye başladığından, “liberal”, “seküler” partiler dinci söyleme uyum sağlamaya çalıştıkça, farklılıklarını sergileyemiyor, kitlelerin ilgisini çekmiyor.
Ennahda da hükümete geldikten sonra, hemen kendi projesini uygulamaya koymak istedi. Ancak işçi hareketinin seküler kamuoyunun kitlesel direnişiyle karşılaştı, geri adım attı. Şimdi duruma uyum sağlıyor, ilkelerinden, projesinden vazgeçtiği için değil, koşullar şimdilik izin vermediği için.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları