Özgür Mumcu

Gelecek göz kırpıyor

01 Eylül 2016 Perşembe

Dünya birçok açıdan yeni bir dünya. Daha doğru bir ifadeyle, eski dünyayla yeni dünya arasında bir alacakaranlık kuşağında. Soğuk Savaş’tan sonra bin yıl süreceği zannedilen düzen çatırdıyor. Yani tarihin sonu gelmedi. Serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi sihirli bir formül gibi her yere yayılamadı. MacDonald’s bulunan iki ülkenin savaşmayacağı iddiası mesela Rusya ile Gürcistan’ın kısa savaşından sonra söylenmez oldu.
Daha bir on sene önce büyük bir genişleme adımı atan AB önünü göremiyor. Bırakalım genişlemenin pekişmesini, Birleşik Krallık, AB’den çıktı çıkacak.
Dünyanın neredeyse her yerinde demokratik değerler aşınmakta. 2008 ekonomik krizinin etkilerinin çoğu kişinin tahmin ettiğinden daha etkili olduğu anlaşılıyor. Öyle ki, krizden bu yana artan sistem karşıtlığı, yeni otoriter rejimlere iyiden iyiye yol açtı. Bu yeni otoriter rejimler, çoğulcu demokrasinin merkezi olma iddiasındaki AB’nin de içine sızdı. Macaristan ya da Polonya gibi örneklerde sızma çok açık.
Ancak Avrupa’nın her yerinde sistem karşıtı partiler yükselişte. Bunların yükselişinin merkez partileri etkilememesi de düşünülemez. Yakın bir gelecekte AB sathında popülist, milliyetçi, yabancı düşmanı ve içe kapanmacı iktidarların ardı ardına iktidara gelmesi büyük bir sürpriz olmayacak.
ABD’de de bu riskten uzak değil. Başkanlığa aday olacağı bile düşünülmeyen Donald Trump’ın Amerikan toplumunda ciddi bir karşılık bulması bu genel gidişatın bir parçası.
Putin zaten malum. İsrail’de Netanyahu ya da Hindistan’da Modi de aynı şekilde. Türkiye de bu yeni “özgürlükçü olmayan demokrasi” ya da “yeni otoriter rejimler” arasında yer alıyor. Bu köşede, bu meseleye birçok defa değinildi. Yabancı medya ve akademi çevrelerinde de bu mesele hakkında yazılıp çizilmeye devam ediyor.
Velhasıl, küresel bir sistem sorunuyla karşı karşıyayız. Bir geçiş dönemindeyiz. Geçiş döneminin içindeyken geçişin sebeplerini anlamak zordur. Gazeteci Paul Mason’ın verdiği örnekle: Shakespeare, feodalizmden erken kapitalizme geçmekte olan bir toplum hakkında yazıyordu. Henüz daha kavramların adı bile konmamışken, eserlerinde büyük bir toplumsal dönüşümün insanların duygu, fikir ve davranışlarındaki etkilerini anlatıyordu. Dünya da muhtemelen yeni bir sisteme doğru ilerliyor. Kimi iktisatçıların teorize ettiği şekilde, sanayii devriminden bu yana yaşanan dördüncü iktisadi döngünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Yeni teknolojilerin de katkısıyla bir sonraki döngünün ve sanayii devriminin arifesindeyiz. Gelgelelim, elimizdeki iktisadi sistem yetersiz kalıyor. Buna son elli senenin getirdiği tüketim toplumu ve bireyselleşme de eklenince, karşımıza 30’ları andırır bir manzara çıkıyor.
Manzara korkutucu. Ancak daha iyi bir gelecek de bazen bize göz kırpıyor. Sistem karşıtlığı sadece sağdan ve otoriter rejim hasretinden kaynaklanmıyor. “Başka bir dünya mümkün” sloganında somutlaşan, yeni bir iktisadi ve toplumsal düzenin işaretleri yok değil.
Bütün eksiklerine, acemiliklerine, dağınıklığına rağmen bu yeni düzen bazen Gezi’de göz kırpıyor, bazen Occupy hareketinde, kimi zaman İspanya’da Podemos’la kimi zaman ABD’de Bernie Sanders’la.
Bu alacakaranlık kuşağı ne kadar sürer, insanlığa nelere mal olur bilinmez. Bilinmesi gereken hep modernlikle özdeşleştirilen kapitalizmin yeni teknolojik gelişmeler ve toplumsal talepler karşısında köhnemiş olduğu gerçeğidir.
Yeni otoriter rejimlere direnmeye devam. Ancak onların hükmü bittikten sonra yeni bir gelecek çok uzakta değil. Bir süredir bize göz kırpıyor. Yeter ki geleceğin çağrısına yanıt verelim. Kapitalizmden sonrasını düşünmeye başlayalım. Zira çok uzakta değil.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları