Gri Bölge Koyulaşırken

04 Eylül 2016 Pazar

Kanlı darbe girişimi sonrası Olağanüstü Hal ilanı ile birlikte eski ortak Cemaat’in ve yerleştirilmek istenen rejime uygun olmayanların devletten temizlenmesi süreci hızlandı. Tasfiye listelerinde Gülen Cemaati ile hiçbir şekilde ilişkisi düşünülemeyecek kişilerin niceliği ve niteliği artıyor. Bu kavramları kullanır, yani sayının yanında nitelikten söz ederken tasfiyenin aynı zamanda akademiyi kalite bakımından sıfırlayacak bir düzeye yükseldiğini anlatmak istiyorum.
Acı sonuçları pek çok başka ülkede görüldüğü gibi bizde de görülecektir.

***

Olağanüstü hal yasaları ya da durumları aslında kolay tanımlanabilen hangi sistem içinde olursa olsun kolay kabul edilebilen, kendi içinde tutarlı teorisi yapılabilen durumlar değildir. Çünkü hukuk-ahlak ilişkisi açısından da, hangi içerikle doldurmuş olursanız olun “evrensel hukuk ilkeleriyle” bağdaşabilen bir yanı yoktur. Gerçi 1933-45 döneminin OHAL uygulamalarına; yetki kararnamesi “Ermaechtigungsgesetz”e “haklılık” kazandırmak için çabalayan, Nürnberg’de her nasılsa yargılanmaktan kurtulmuş Carl Schmitt gibi teorisyenler çok çabaladı, yine de tutarlı bir teoriden söz etmek zor.

***

Ama hukuksuzluğun hayat içindeki yerini, geçerliliğini görmek, izlemek, acısını yaşamak mümkün. Hatta olumlamak, “doğallığını” anlatmak için tezler geliştirenlerin sayısının orada burada, kalem erbabında arttığını da görebilirsiniz. Danışmanlar ordusunun, devlet “STK”lerinin bu işe kafa yorduğundan hiç kuşku duymuyorum. Bizler ise yaygınlaşan OHAL uygulamaları karşısında çözümü, durumun karşılığını arıyor, “arındırmanın” derinleşmesini nasıl önleyebileceğimizi, ülkeyi muhtemel tehlikelerden nasıl kurtarabileceğimizi tartışıyoruz.

***

Carl Schmitt, Nazizmin yenilgisinden sonra “itibarı” her nasılsa hem de akademi tarafından iade edilmiş bir hukukçudur. Parlamenter demokrasiyi eleştirirken otoritenin övgüsünü yapan, olağanüstü hal durumlarını teorileştiren “düşünür” olarak da tanınıyor. Schmitt’in “olağanüstü hal teorisinde” iki durumdan söz edilir. Birincisinde; OHAL, anayasa ve yasalar varlığını sürdürürken “meşruiyetini” anayasadan alan bir uygulama olarak hak ve özgürlüklerin “kaideyi bozmayacak bir istisna” olarak askıya alınması şeklinde kendini gösteriyor. İkinci halde ise; artık olağanüstü hal meşruiyetini yasalara, anayasalara bağlamayacak, otorite kendisini anayasa kurucu bir yetkiyle donatacaktır.

***

Schmitt’in anlatımından ve örneklerden gri bölgelerde gezinilebileceğini, bir kere yola çıktıktan sonra “meşruiyet” kaynağının uygulamalarla aşılabileceğini, istisnadan yola çıkanların anayasa yapıcısına dönüşebileceğini öğreniyoruz. Ülkemizdeki uygulamalar da zaten “OHAL’i devleti ele geçirmek isteyen darbeci Cemaat’i temizlemek için ilan ettiklerini” söyleyenlerin, kapsamı giderek genişlettiklerini, gazeteci, akademisyen avını sistemleştirdiklerini kanıtlıyor. Görevden alma ve tutuklama rakamları ise olağanüstüdür.

***

Bütün bu gelişmeler; yasama, yürütme, yargı alanında olup bitenler, üçünün birleştiğini, bütünleştiğini sembol ve gerçeklik olarak hayata geçtiğini, OHAL’in meşruiyet kaynağının değişmekte olduğunu sert bir şekilde gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki, Carl Schmitt’in tanımındaki ikinci aşamaya doğru hızlı bir gidiş var.
Gri bölge hızla koyulaşıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları