Basına ‘sil tuşu’

08 Eylül 2016 Perşembe

Almanya ile mizah ve komedyen krizlerinden sonra... Yepyeni bir gazetecilik krizimiz oldu...
Merkel’e artık acımaya başladım. Hafta sonu seçim bölgesinde hezimete uğrayıp 3. parti konumuna düşmesi yetmiyormuş gibi bir de RTE’nin yanında süklüm püklüm. Sus pus. “Ankara üstüme mültecileri salarsa!” diye korkudan ağzını açamıyor.
Alman medyası G20 zirvesinde şansölyenin RTE yamacındaki bu şaşkın halini “Sultanın huzuruna çıkmış suçlu vali gibiydi” diyerek anlattı ve ilave etti: “Ama Almanya’nın kırmızı çizgileri var. Berlin bir Türk ili değil. Bunu göstermek de Merkel’in görevlerinden biri!”
Merkel de bu cesaretsizlik olduğu sürece, Berlin giderek daha çok bir Türk ili olarak algılanacak.

‘Yetkilendirme’ muamması
Bunun son örneğini Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’la Deutsche Welle arasında yaşanan krizde gördük. DW’de “Conflict Zone/Çatışma Alanı” adlı bir program sunan Michel Friedman isimli gazeteci, bakanla söyleşi için anlaşıyor. Ankara’ya geliyor. Bakanlığa çıkıyor. Röportaj yapılıyor. O ne? Her şey olupbittikten sonra bakanın ekibi bilgisayarın “sil tuşuna” basar gibi röportajın yayımlanamayacağını söylüyor.
“Alo Fatih” hattının küresel üst modeli devreye sokuluyor. Alman gazeteciden ya röportajı yeniden yapması ya hiç yayımlamaması isteniyor. DW gazetecisi “ya herru ya merru” dayatmasına rest çekince bu kez video kayıtlarına el koyuyorlar.
Gazeteciye “Kayıtları teslim etmezse bakanlıktan çıkamayacağı” söyleniyor. Fiziken gazeteciyi, yalnız, çok karanlık ve ürkütücü baskı rejimlerinde görüldüğü üzere rehin almakla tehdit ediyorlar.
Bakan şimdi, “kayıtlara el konulduğunu” reddediyor. Kendisini şöyle savunuyor:
“Maksadını aşan ifadeler ve ithamlar üzerine TV yetkililerine röportajın yayımlanmaması talep edilmiştir. Tasarrufumuz, söz konusu medya kuruluşunun yayın merkezi ülkede hassasiyetle uygulanan ‘authorization/yetkilendirme’ kuralının yerine getirilmesidir”.
Bakan’ın sözlerinin ardından bu “yetkilendirme kuralı” nedir diye baktım.
Gazeteci ile röportaj konuğu arasında genel geçer tek “yetkilendirme” aşaması vardır. O da, röportajdan sonra değil öncedir. Konuk röportajı kabul ettikten yeniden bir “yetkilendirme” tartışması açılmaz. Olası itirazlarını konuk röportajda, kayıtta söyler. Veya söyleşiyi keser.
 
Pinochet yapmadı
Her şey olup bittikten sonra “Mamafih basamazsın!” diye açılan bir tartışmaya ilk kez tanık oluyorum. Çok ülkede röportaj yaptım. Sorularımdan hiç hoşlanmayan Şilili diktatör Augusto Pinochet’den bile böyle tepki almadım.
Almanya’da evet doğru bir “authorization” kuralı varmış. Ama şöyle; konuk olarak röportajda söylediğiniz (sayı, tarih gibi) verileri veya yanlış bir sözcüğü düzeltme hakkına sahipsiniz. Bu taramadan sonra “yayın yetkisi” veriyorsunuz. Ama spor bakanının bu, bizde talep ettiği gibi söyleşinin tamamı için bir “sil tuşuna” basma veya gazeteciyi alıkoyma tehdidiyle söyleşiye el koyma hakkı vermiyor. Bu bize özgü tipik bir Türk tarzı “yetkilendirme” üslubu oluyor.
Anlamadığım şu: Kılıç genç, 40 yaşında bir bakan. Politikanın içinde pişmiş. Dedesi CHP’den vekilmiş. Kendi Almanya’da doğmuş. Alman lisesinden sonra da üniversiteyi İngiltere de okumuş.
Adı “Conflict Zone” olan bir programdan ne bekliyor?
Türk basınının, Türk kadınının, demokrasi ve hukuk devleti encamının gündeme gelmeyeceğini mi düşünüyor?
Kılıç gibi dünya tecrübesi olan bir bakanın böyle bir röportajda bu konuların sorulmayacağını düşünmesi olası mı? Diğer özgürlüklerin yanında basın özgürlüklerini sorgulayan bir röportajın sonunda bu zorbaca uygulamayla gündeme gelmesinin anlamı nedir?
Bakan tüm bunların farkında da, Şansölyen’in dahi Ankara’ya biat ettiği ortamda Berlin’e, “Bizde böyle! Yerseniz!” mi demek istiyor?
Almanların bakalım sahiden “bir kırmızı çizgisi” var mı? Göreceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları