Faşizm Resme Girince

13 Nisan 2014 Pazar

Bir yangın yerine dönüşen Türkiye’yi birkaç saatliğine unutup şöyle güzel bir film izlemek istedim.
Karşıma “faşizmin yükselişi” çıktı.
Artık yaram olduğu için gocunuyor muyum nedir…
Wes Anderson’ın çok yönüyle konuşulan filminin, beni en etkileyen yanı, faşizmin frenlenemeyen şiddetinin, gümbür gümbür yaşamların içine dalması oldu!
Sıradan insanların sıradan yaşamları; sıra dışı, büyük siyasetten azade kendi mecrasında yol alırken birdenbire faşizmle iç içe geçiyor…
Faşizm aniden resmin içine giriyor!
Faşist dinamiklerin resme girmesiyle, bütün uygar ilişkiler”, bütün “uygar kurallar”, “uygar toplum yaşamı” ve “uygar hukuk” bir günden diğerine “şak” diye bıçakla kesilircesine sona eriyor.
Ve yalnız gücü gücüne yetenin borusu ötüyor. Orman yasaları baş döndürücü hızla o güne değin sanki başka hiçbir alternatif var olmamışçasına bütün hızıyla devreye giriyor…
2014 Berlin Film Festivali’nde “Büyük Jüri Ödülü” alan Büyük Budapeşte Oteli, baş esin kaynağı Zweig’ın eserlerindeki gibi tıpkı “tarihin dev dişlileri altında ezilen küçük yaşamların gerçeğini, perdeye büyük başarıyla taşımış.
Zamanın bıraktıklarına (yani ruhuna!), resmi olaylardan çok; küçük ve kişisel serüvenlerde rastlanır!” diyen ünlü Avusturyalı yazara sonuna dek sadık kalmış.
II. Dünya Savaşı arifesinde bir Orta Avrupa kentindeki “Büyük Budapeşte Oteli” etrafında dönen öyküyü; “konsiyerjGustave B. ve “bellboy Sıfır Mustafa’nın serüvenine harmanlayan film, faşizmin güncesini gerçi doğrudan anlatmak iddiasında değil ama geride var gücüyle yükselen faşist fırtına, kahramanların yaşamlarını oradan oraya savururken tam bir rulete dönüştürüyor.

‘Sinek kadar savunmasız olmak’
İç içe geçen değişik katmanlardan oluşan yapıt, hem mizahi çizgi film karakterlerini andıran kahramanları; hem gerideki bu büyük hikâye bağlamında izlenmeye değer.
Büyük hikâyede faşizm tsunamisine yitirdiklerinin hüznünü, ünlü kitabı Dünün Dünyası’nda en ince ayrıntısına dek anlatan Stefan Zweig’ın muhteşem mirası var.
Ön planda ise neredeyse bir “edi-büdü” hafifliği içinde, perdeye taşınan Gustave ile Sıfır Mustafa’nın maceraları…
Filmi arzu edilen entelektüel boyutta izlemek mümkün…
Ama “Büyük Budapeşte Oteli”nin tadını çıkarabilmek için Burhan Arpad’ın harikulade Türkçesiyle çevrilen “Dünün Dünyası”na her halükârda göz atmanızı salık veririm.
Olup bitene karşı elden bir şey gelmemesinin ağırlığını hiç böyle korkunç bir biçimde duymamıştım” der 1930’larda yazdığı o çaresiz güncesinde örneğin Zweig; “(Siyaset adamları, diplomatlar) ayrıntılarını öğrenemediğimiz ve hiçbirine katılmadığımız kararlar alıyorlar ve benim özel hayatıma yön çiziyorlardı. Alınyazım kendi elimden onların eline geçmişti. Bütün varlığım için kararlar verilirken ben bir sinek kadar savunmasız ve bir sümüklüböcek kadar aciz odamda oturmaktaydım… Bütün hayatımı koyduğum kumarda rulet, karada mı kırmızıda mı duracak diye düşünüyordum…

‘Sıfırlanan’ geçmiş olduğunda
İsmi Zubrowka olan düşsel bir Orta Avrupa kentinde bulunan “Büyük Budapeşte Oteli”nde, artık’60’lı yıllarda bu geçmişin peşine düşen bir yazara Gustave B. ile yaşadıklarını anlatan yaşlı Mustafa’nın anıları ile başlıyor filmin başlangıç sahneleri
’60’lardan bir “geri dönüş/flashback”le aktarılan film, birkaç kez böyle üst üste yitirilen Avrupa’nın geçmişine uzanmamızı sağlıyor.
Bir Mustafa ve Gustave’ın gençliklerinde yitirdikleri Avrupa yani 30’lar var filmde…Bir de öykünün nakledildiği 1968’in “Büyük Budapeşte Oteli”…
Karakteristik tüm Orta Avrupa mekânları gibi büyük olasılıkla o dönemde o da artık komünist yönetimlerin eline düşmüş
Başlangıçta 30’ların zengin, seçkin aristokrat dünyasının ortamını yansıtan otel giderek çaptan düşmüş.
Bir zamanlar moda olan kaplıcaları tarih olmuş.
Lobiye ucuz ve tapon halılar serilmiş.
Kenarda köşeye otomatik kumbaralı “self servis” birtakım makineler yerleştirilmiş.
Yüzyıl başındaki faşizm öncesi o müthiş rafine atmosfer gitmiş; yerine ’60’lar Pragı ya da Budapeştesi’nin “pinekleyen komünizm atmosferi gelmiş.
Wes Anderson, tekrar tekrar yazılan tarihi böyle birkaç rötuşla soyutlayarak anlatıyor.
Büyük Budapeşte Oteli”, “sıfırlanan geçmişler hakkında…
Bunun yanı sıra çarpıcı, güçlü bir görsellik ve muhteşem düşgücü var filmde.
Gustave B.’yi oynayan Ralph Fiennes’in baştan çıkarıcı oyunculuğu da cabası.
İstanbul Film Festivali’nin incilerinden olan yapıtı eğer kaçırdıysanız, mutlaka DVD’sini edinin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları