Olaylar Ve Görüşler

Reel sektörün kâbusu

23 Eylül 2016 Cuma

Türkiye ekonomisinin kronik hale gelmiş yüksek cari açık sorunu nedeniyle, çok önemli ölçüde dış kaynak bağımlısı olduğu ve bu bağımlılık halinin artan bir eğilim gösterdiği artık bir sır değil.

 

Hem finans sektöründe hem de akademide çalışan biri olarak, reel sektörden gelen “Ekonomi ne olacak?” sorusunu ben hep “Döviz kurları ne olacak?” diye okur, ilk önce bu soruya cevap vermeye çalışırım. Keza, Türkiye ekonomisinin artık kronik hale gelmiş yüksek cari açık sorunu nedeniyle, çok önemli ölçüde dış kaynak bağımlısı olduğu ve bu bağımlılık halinin artan bir eğilim gösterdiği sır değil.
Nitekim Merkez Bankası’nın kısa vadeli dış borç gelişmelerine ilişkin son açıklamasına göre, 2016 Temmuz sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2015 yıl sonuna göre yüzde 2.5 oranında artışla 104.9 milyar ABD Doları olarak gerçekleşti. Yine, IMF’nin Türkiye’ye ilişkin öngörülerine göre, 2016 yılı için brüt dış borç stoğunun milli gelire oranının geçen yıla göre 1.3 puan artarak yüzde 56’dan yüzde 57.3’e; net dış borç stoğunun milli gelire oranının ise 1.6 puan artmak suretiyle yüzde 35.9’dan yüzde 37.5’e çıkması beklenmekte.
Öte taraftan, tüketim esaslı büyüme modelinin hem bireysel hem kurumsal ölçekte borçla finanse edilmesine dayalı ekonomik sistemin bir sonucu olarak, bir taraftan bireyler kredi kartı ve bireysel kredi bağımlısı haline gelirken; öte taraftan özel sektörün dış borç stoğu içindeki payı her geçen gün daha da artmakta.

Kamunun yükü
Nitekim Merkez Bankası açıklamasına göre, tamamı kamu bankalarından oluşan kamu sektörünün kısa vadeli borcu 2015 yıl sonuna göre yüzde14.0 oranında artarak 16.6 milyar ABD Doları olurken, özel sektörün kısa vadeli dış borcu yüzde 535 milyon ABD Doları artarak 88.2 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş. Yani kamunun kısa vadeli dış borç stoğu içindeki yükü kabaca yüzde 16 iken, özel sektörün yükü yüzde 84’tür.
Diğer taraftan, özel sektör içinde de, reel sektörün kısa vadeli dış borç stoku önemli artış yüzdeleri göstermek suretiyle finans sektörüyle yarışacak seviyeye gelmiştir. Nitekim Temmuz 2016 itibarıyla 88.2 milyar Amerikan Doları olarak gerçekleşen özel sektör dış borcunun yüzde 57’si (50.8 milyar ABD Doları) finans kesiminin borcuyken, yüzde 43’ü (37.4 milyar ABD Doları) finans dışı kuruluşlara aittir.

Çok ciddi bir risk
Esas itibarıyla, turpun büyüğü de buradadır. Keza, bu yazıda yer verilmeyen ve öngörü yeteneğini daha da zayıflatan uzun vadeli döviz borçları da dikkate alındığında; 1 yıl ve daha kısa sürede ödenmesi gereken kısa vadeli döviz borçlarındaki söz konusu yüksek pay nedeniyle, finansal kuruluşlar dışındaki reel sektör kuruluşlarının, yetkin koruma yöntemlerinin olmaması halinde çok ciddi kur riskiyle karşı karşıya olduklarına işaret etmektedir.
Gerçekten de, derecelendirme kuruluşu Fitch’in 27 Nisan 2016 tarihli raporuna göre, aralarında Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Rusya ve Güney Afrika’nın da bulunduğu gelişmekte olan sekiz piyasa içerisinde, milli gelire oranının yüksekliği açısından özel sektörün kısa vadeli dış borç stoğunun en yüksek olduğu ve dolayısıyla bu açıdan özel sektörü en fazla riske açık ülke Türkiye’dir. Nihayet, söz konusu rapora göre, sadece Haziran 2015-Mart 2016 aralığında TL’de yaşanan değer kaybı, özel sektörün yabancı para borç yükünü yüzde 2 civarında artırmıştır. Yani özel sektörün akşam 100 TL borçla uyuyup, sabah bunun çok üzerinde bir TL borçla uyanması ihtimal dahilindedir.

Kurlar ne olacak?
Öte yandan, yine Merkez Bankası açıklamalarına göre, 104.9 milyar ABD Doları dış borcun yüzde 51.9’u ABD Doları, yüzde 28.7’si Avro, yüzde 16.6’sı TL ve yüzde 2.8’i diğer döviz cinsindendir. Bu da bizi bu yazının giriş cümlesine geri götürüyor ve nihayet “Ekonomi ne olacak?” sorusunu cevaplarken, başta reel sektör olmak üzere, tüm özel sektörün ABD Doları ve Avro’daki hareketlenmeleri yüreği ağzında takip ettiğini neden akılda tutmak gerektiğini ortaya koyuyor.
Hele, FED’in Aralık 2016’da faiz artırımı olasılığı ve Moodys’in en geç Ekim 2016 içerisinde açıklayacağını duyurduğu Türkiye’nin kredi notunu düşürme olasılığı suyu daha da bulandırıyorken.

 

Dr. MİTHAT BÜLENT ÖZMEN
Okan Üniversitesi
Bankacılık ve Finans



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları