Ombudsman Gazeteyi Savunamaz mı?

26 Eylül 2016 Pazartesi

Okurlardan ve haberlerde adı geçenlerden gelen iletilerde ağırlık noktası tahmin edilebileceği gibi her şeyden önce haberde nesnelliğin sorgulanması oluyor. Burada nesnelliğin okurun ya da haberde adı geçenlerin kendi subjektif yargılarından, yaklaşımlarından arındırılması, uygun bir tartışmayla sonuca bağlanması da ombudsmanın temel görev alanına giriyor. Orta noktada değil ama nesnelliğin kriterleri konusunda buluşabiliyoruz. Ama ombudsmanın görevi yalnızca haberde nesnellik denetimi ile sınırlı değil.
Gazetenin okura, kamuya karşı saydamlığını teşvik etmek de görev alanı içinde. Yine sevinerek söylemeliyim ki, Cumhuriyet gazetesi hemen her açıdan okura, kamuya açık bir gazete. Bu, hem gazete yönetiminin tutumu nedeniyle hem de hemen herkesin ilgi alanında bir gazete olduğu için böyle. O kadar böyle ki, ölçüyü aşan, gerçekle ilgisi olmayan, daha çok kızgınlıkları, öfkeleri yansıtan “eleştiriler” sosyal medya aracılığı ile yaygınlaştırılabiliyor; çoğunlukla da yanıtsız kalıyor. Herhalde ölçüyü aşsa bile ciddiye alınması gereken eleştirilere gazete yönetimi yanıt verir.
Peki, bu kapsamda ombudsmana bir iş düşer mi? Gazeteyi savunmak ombudsmanın işi değil. Onun temel işi daha iyi bir gazete için çaba göstermek. Yine de bu türden ölçüsüz eleştiriler arasında sıklıkla yer alan ve gazeteyi olduğundan farklı tanıtmak, karalamak, olumsuz bir algı yaratmak isteyenleri, okurlarla birlikte açığa çıkarmak ombudsmanlık sınırlarını aşmamak koşuluyla, özellikle Türkiye’nin yaşadığı olağanüstü koşullarda zorunludur. Gazetenin yeminli hasımlarının “FETÖ’cülük” “darbecilik” gibi saçma sapan iddialarına yanıt vermek gerekmiyor ama “dostlardan” gelen ölçü dışı eleştiriler yanıtsız kaldığında Cumhuriyet’in okurları da görüşlerini sert sözlerle açıklamak gereksinimi duyuyor ve bana başvuruyorlar. Bu nedenle ısrarla sürdürülen “gazete, yetmez ama evetçilerin eline geçti” uydurmasına yanıt vermekte yarar var. Yanıt derken kastımız Yayın İlkeleri’mizi hatırlatmaktan ibarettir.
Cumhuriyet gazetesinde kuruluşundan bu yana yazarlar tam bir özgürlük içinde yazabilme hakkıyla bu gazetede bulunuyorlar. Onlara herhangi bir sınırlama, herhangi bir kısıtlama yoktur. Gazetenin kırmızı çizgileri Cumhuriyet, laiklik ve demokrasidir. Gazetede yazan farklı eğilimlerde, Atatürkçü, liberal, marksist, sosyalist, sosyal demokrat yazarlar, dışarıdan bu çabaya katkıda bulunanlar yazılarıyla geniş bir tartışma platformunun deyim yerindeyse bir akademinin oluşmasına katkıda bulunuyorlar. Cumhuriyet’teki durum da budur. Bu ilkeyi hatırlatarak okurlardan gelen “sosyal medyadaki dost görünümlü trollere yanıt verin”, “algı yaratma çabalarını yanıtsız bırakmayın” dileğini görevimin sınırlarını aşmadan yerine getirdiğimi düşünüyorum.
Bir kere daha görev alanımla ilgili en temel ilkeleri yinelemeyi gerekli görüyorum. Temel amacım saydamlığı teşvik etmektir; basın özgürlüğü ile ilgili ülkemdeki olumsuz durumu açığa çıkartmak, nitelikli gazetecilik için çaba göstermek gibi bir görevim var; gazeteciliğin rolünü görev ve sorumluluğunu hatırlamak da görevlerim arasında; okurların ve haberlerde adı geçenlerin eleştiri ve şikâyetlerini irdelemek, gazetenin yanıtını iletmek, sonuç alınmasını sağlamaya çalışmak da görev alanım içinde; okurlarla gazete arasında tutarlı bir iletişim için çaba gösteriyorum; habere konu olan, adı geçenlerle sorun çıktığında çözmeye çaba göstermek de görevler kapsamındadır.
Son bir nokta, yinelemiş olayım; Yayın İlkeleri’ne uyup uymadıkları ve Türkçeleri derdim olabilir ama bu köşede yazarlarla, onların görüş ve düşünceleriyle ilgili değilim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları