Krize karşı sosyal dayanışma programı / 2

19 Ağustos 2008 Salı

Döviz kurunda yukarı doğru bir ani sıçrama olmayacağına güvenen ve dış piyasalardaki faizlerin içeriye göre düşüklüğünü fırsat sayan bankacılık dışı özel kesim, çoğu büyük sanayi firması, dışarıdan hızla borçlandı. 2007 sonunda 247 milyar doları bulan dış borç stokunda banka ve özel firmaların payının yüzde 64e yaklaştı. Borçlu firmaların, artan kurla birlikte yaşayabilecekleri ödeme güçlükleri, hızla banka sistemini de etkisine alabilecek.

Yabancı hâkimiyetinde artış:

Yabancıların Türkiye içindeki kontrol güçleri pekişti. Üç kanaldan kurulan yabancı hâkimiyetinin Türkiye üstünde yarattığıdış yükümlülüktutarı Merkez Bankası verilerine göre, 2002 yılında 148 milyar dolar iken 2007nin 9 ayı itibarıyla 447.5 milyar dolara ulaştı. Böylece, 2004te Türkiye milli gelirinin yüzde 71.5i tutarında görünen yabancılara ait yatırım ve kredilerin tutarı 2007’ye gelindiğinde yüzde 98e kadar çıkmış görünüyor. Global krizde bu hâkimiyet artabilir ve eldeğiştirmeler hızlanabilir.

AB’de tıkanma

Türkiye ekonomisinin daha çok AB ile bütünleşmiş olması, global krizden ABnin nasıl etkileneceğini daha önemli kılıyor.

Türkiyenin ihracatının yarısından fazlası Avro bölgesine yapılıyor, buna karşılık ithalatın yüzde 36sı Avro ile. Dış borçlanmanın da yüzde 35i Avro üstünden. AB, ihracat talebini azaltır ve turist girişi düşerse Türkiye çok olumsuz etkilenir.

IMFye göre AvrupanınYükselen Pazarniteliğindeki ülkeleri krize rağmen yüzde 5 dolayında büyümeye devam edebilecek ama Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi Avrupanın gelişmiş ülkelerinde 2008den itibaren ciddi bir ekonomik yavaşlama yaşanacak ve bu eğilim 2009a da damgasını vuracak.

IMF devrede

1998’den bu yana IMF destekli bir program uygulayan Türkiye kapitalizmi, 2008de bitecek IMF programını yeniden uzatacak. IMFye olan borçlarını azaltan Türkiye, yeniden kaynak temini söz konusu olması halinde bildik kemer sıkıcı IMF reçetelerine tekrar dönecek, yıpratıcı döngülere yeniden girecek.

Maliye politikaları

Bölüşümü çalışanlar aleyhine etkileyecek bir etken de maliye politikaları. Vergide eşitsizlik değişmiyor. Dolaylı vergilerin payı 2007 yılında yüzde 66 olarak gerçekleşti. Dolaylı vergilerden geriye kalan yüzde 34lük dolaysız vergi payının yüzde 23ü gelir vergisi. Ancak bu vergi türünde de ağırlığı ücretlilerden, kaynaktan kesilen vergiler oluşturuyor. Bütçeden faize 2007de bütçenin yüzde 24.4ü harcandı. Maaşlar ise yüzde 19.5 pay aldı. Yani 2007de de bankalara, rantiyelere giden para, bordro mahkûmu memurların maaşlarını geride bıraktı.

Özelleştirmelerle yeni kamusal mülksüzleştirme: Özelleştirme, bütçe açıklarını kapamada kullanılıyor. Özelleştirmeden bütçeye aktarılan miktar, toplam devlet gelirlerinin 2004te yüzde 1i iken, 2005te yüzde 2sine, 2006da yüzde 4.5ine, 2007de yüzde 4üne ulaştı.

Ailelerde icra-iflas korkusu

Aileler, gelecek birkaç yıllarına ait varlıkları ipotek altına alınarak hızla borçlandırılmıştır. Bankaların tüketiciye yönelmeleri ve kredi kartı uygulamalarını arttırmaları ile birlikte hanehalkının tüketici kredisi ve kredi kartı ile borçlanmasında baş döndürücü bir artış yaşandı. 2000’de 6.7 milyar YTL olan borç stoku, 2007 sonunda 91.3 milyar YTLye ulaşmıştır. Krizle birlikte ailelerin ödeme güçlüğü içine düşmeleri ve icra-iflasların artması muhtemel.

Kriz karşısında en çok savunmasız olan kesimi kent ve kır yoksulları oluşturuyor. Başta Doğu ve Güneydoğudakiler olmak üzere yoksul ailelere, her ay net asgari ücretin yarısı kadar bir mutfak maaşı bağlanmalı ve bu maaş, annelere ödenmelidir. Bu doğrudan gelir desteği, 2008 için ek bütçe yapılarak hanehalkı bütçe transferi kaleminde gösterilmelidir. Finansmanı da lüks tüketime konulacak ÖTV ve kurumlar vergisi gelir artışları ile karşılanmalıdır.

Toplamı 100 milyar YTLyi bulan tüketici kredisi ve kredi kartı harcamalarının, kriz koşullarında faiz ve kur artışından kaynaklanan yük ağırlığı birçok ailede ciddi yoksulluklara ve aile içi felakete de neden olmaktadır. Bu tür ek yükleri borçluya yıkmayacak düzenlemelere gidilmeli, özellikle küçük meblağlı borçlarda vade uzatımına gidilmelidir.

IMF’den özkaynak önerisi

Kapitalizmin bütün derin krizleri bir depresyonu getirir. Sermaye büyük ölçüde atıl kalır, üretim ve yeniden üretim daralır, birkaç çeyrek üstüste negatif büyümeler yaşanır. Haliyle işsizlik artar ve reel gelirler düşer. K. Marxın Kapitalde, kapitalistlerin kapitalistler tarafından mülksüzleştirilmesi adını verdiği, eldeğiştirmeler, satın almalar; büyük balığın küçüğü yutması böyle dönemlerde hızlanır. Devlet, krize müdahaleye çağrılır, maliye politikaları ile krizin etkisini hafifletmeye çalışır, kamusal kaynaklar sosyal harcamalardan kriz giderici alanlara kaydırıldığı için toplum ikinci bir yoksullaşmaya maruz kalır.

ABD ekonomisi 2007 yılının ilk üç çeyreğinde sırasıyla yüzde 1.5, yüzde 1.9 ve yüzde 2.8 oranlarında büyümüştü. Son çeyrek büyümesi, yıllık bazda yüzde 2.5 olarak açıklandı. Enflasyon yükselişte, 2007 için yüzde 4ü geçti.İşsizlik yüzde 5i geçti. Cari açık ve bütçe açığı önemli boyutta.

ABD ekonomisindeki durgunluk ihtimali ve buna ek olarak ham petrol, gıda ve ana metal fiyatlarına ilişkin belirsizlikler Avro bölgesi büyümesi üzerinde bölge dışı etkenlerin yarattığı risk algılamasını arttırmış bulunuyor. Enflasyon AB’de de çıkışta. Durgunluk belirtileri arttı.

Japonya, ABDde olanları biraz ihtiyatlı yaşayarak karşılamaya çalışıyor, tedbiri elden bırakmıyor. Japonya ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 2 oranında büyüdükten sonra son çeyreği 1.8 ile biraz geride kapadı. Enerji fiyatları artışının süreceğine yönelik beklentiler, tüketici enflasyonunun artmaya devam edeceği beklentisini güçlendiriyor. IMF, üçüncü kezdir büyüme tahminlerini değiştiriyor.IMF, krizin ABDye özgü değil, küresel olduğunu vurguluyor.. Dolayısıyla sadece ABDye özgü önlemler yetersiz kalacaktır.

Batıdaki kredi krizi, düşük faiz ortamından yararlanıp dış açığını finanse etmiş Türkiye gibi ülkeleri bir hayli sarsacak. IMF, Batılı bankalara tüm aktiflerini (gelişmekte olan ülkeler dahil) toparlayıp özkaynaklarını güçlendirmesini öğütlüyor. IMFnin kısa vade için ikinci bir önerisi de bilgi aktarımın şeffaflaşması ve kolaylaşması.

Ekonomide zayıf halka cari açık

Dünya krizi karşısında Türkiye ekonomisinin olası hasarının büyüklüğünü belirleyecek en önemli unsur, en zayıf halka durumuna gelen cari açık. Hızla büyüyen dış ticaret açığının, diğer döviz kazandırıcı faaliyet gelirleri ile kapatılamayan kısmı cari açığı 2007 sonunda 39 milyar dolara çıkardı.

Yeni milli gelir serisi ile makyajlansa da Türkiye, cari açık/milli gelir oranı yüksek birkaç ülkeden biri. 2006da büyüme yüzde 6.1, cari açık/milli gelir oranı yüzde 6.1 olarak açıklandı. 2007’de büyüme oranı yüzde 4.5 dolayına düşmesine karşın cari açığın milli gelire oranının yüzde 5.7de kalması dikkat çekici. Bu, daha düşük büyümeye karşın döviz ihtiyacı azalmamış anlamına gelmektedir. Cari açığın finansmanının kriz koşullarında nasıl mümkün olacağı ve maliyeti ise endişe verici bir durumdur.

Dış borçlanmada tehlike: 2001de 110 milyar dolar dolayında olan dış borçlarda ağırlıklı borçlanan da kamu kesimi idi. 2002 sonunda kamu, toplam dış borç stokunda yüzde 50 pay sahibiydi ve Merkez Bankası ile birlikte dış borçların yüzde 67siresminitelikteydi, özel sektörün dış borç yükü ise yüzde 33 idi. Devlete yatırım yaptırılmayarak dış borç ihtiyacı da azaltıldı ama dünyadaki likidite bolluğunun kışkırtmasıyla özel sektör hızla borçlandı.

Yeni pahalılık dalgası

2007 için yüzde 4 olarak belirlenen tüketici enflasyonu, yıl sonunda yüzde 8.7 olarak gerçekleşti. Bu fiyaskodan sonra 2008 için belirlenen yine yüzde 4lük enflasyon hedefinin gerçekleşme şansı yok. Özellikle 2008 dünya krizi, enflasyonda artış eğilimlerini besleyecek nitelikte. Ancak resmi enflasyon hedefine göre ayarlanan ücret ve maaşlar, bu durumda reel olarak geriledi.

Dört yıla yakın elektrik ve doğalgaz fiyatlarına yapılmayan zamların 2008 başında yapılması, kendi başına maliyet enflasyonunu besleyen bir unsur. Bunun yanı sıra, özellikle hizmet sektöründe kira, eğitim gibi kalemlerde katılık sürüyor. Tarımdaki üretim düşşleri, gıda fiyatlarını hızla arttırıyor, spekülatörlere de gün doğuyor. Dünyada emtia fiyatları gıda maddeleri ve genel olarak tarımsal maddelerde artış halinde. Bu kalemlerde de ithalatçı durumuna geçen Türkiye, bu artışları içeri taşıyacak. Enerji ve metal fiyatlarındaki dünya fiyatlarının iniş eğilimi, enflasyonu aşağı yönlü etkileyici bir etki yaratacak görünse de esas tehlike kurların yukarı doğru seyridir. Sıcak para çıkışı ve TLden dövize yönelişin yaşandığı her durumda kurlar tırmanacak ve ithal mal ve hizmetin fiyatı artarak fiyatlara yansıyacaktır. Aynı şey borçlanma maliyetlerinin yansıtılmasıyla da yaşanacaktır. Devletin sermaye lehine yapacağı her müdahale de enflasyonist etkiler yaratabilecektir.

Gelir bölüşümünde kötüleşme

2000 sonrası bölüşüm kötüleşti. Gelire göre GSMH serileri, tarıma giden gelirin 2000de yüzde 14.4 iken 2006da yüzde 9.5e gerilediğini ortaya koyuyor.

Bu, köylülükteki hızlı çözülmenin bir başka göstergesi. Aynı seri, kamu çalışanlarının gelir pastasından aldıkları payın da 5 yılda 1 puan kadar azaldığını, özel sektörde artan ücretli sayısına rağmen, bu kesimin payının artmadığını ve 2000deki düzeyde kaldığını ortaya koyuyor. Aynı kaynağa göre, kâr-rant-faiz gelirlerinden oluşan tarım dışı kesim sermaye gelirleri 2000de yüzde 49 iken 2006 yılında yüzde 56ya ulaşarak dengeyi iyice kendi lehine çevirmiş bulunuyor. Krizin bu bölüşüm dengelerini çalışanlar aleyhine bozması muhtemel.

Türkiye’nin riskleri

Yoksullaştırıcı ihracata dayalı büyümenin tıkanması,

Dünya krizi ile dış kaynak girişinin azalması, dış borçların ödeme güçlüğü sıkıntıları

AKP kapatma davasının getirdiği siyasi gerilim.

Büyüyen tehditler

Dışa açıklıklığın riskleri

Enflasyonda tırmanma

Cari açığın büyüklüğü

Dış borçlanmanın boyutları

Yabancı hâkimiyetinde artış

ABde küçülmenin riskleri

IMFye yöneliş

Çalışanları bekleyen tehditler

Yeni pahalılık dalgası

Artan işsizlik

Yeni yoksullaşma dalgası

Devletin sosyal harcamaları iyice kısması

Daha fazla özelleştirme, kamusal yoksullaştırma

Ailelere icra-iflas davaları

Anti-sendikal saldırılar, antidemokratikleşme

Dıştan etkilenme

Türkiyenin dış krizden etkilenme riski, son yıllarda artan ekonomik entegrasyon nedeniyle daha da arttı. Dünya ekonomisiyle bütünleşme dış ticaret, dış yatırım yoluyla katlandı. 2000-2007 arası ihracatın milli gelire oranı yüzde 10dan yüzde 16ya çıkarken ithalatın payı da yüzde 20den yüzde 25e çıktı. İhracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 51den yüzde 63e çıktı. Enflasyon: Global krizle birlikte Türkiyedeki göstergeler biraz daha kötüleşmeye başladı.

Yeni işsizlik dalgası

2008 global krizin etkileri hissedilmeye başladıkça işsizlikte artış yaşanması, bugün tarım dışında resmen yüzde 12, gerçekte yüzde 20 olan işsizliğin daha ileri boyutlara çıkıp hiperleşmesi çok mümkün. Tarımdaki çözülme devam edecek. Tarım dışı sektörlerde, hedeflenen yüzde 5lik büyüme gerçekçi değil ve bu durum, yeni istihdam bir yana, mevcut istihdamda bile düşşleri gündeme taşıyabilecek.

Ekonominin reel olarak yıllık ortalama yüzde 7.3 oranında büyüdüğü 2002-2006 döneminde, toplam istihdam ancak yıllık ortalama yüzde 0.7 oranında arttı. İthal girdi kullanımının giderek payını artırdığı ihracata dönük büyüme, düşük kur politikasının ithalatı teşvik etmesi sonucu emek kullanımını caydırdı. Bu çarpık büyüme istihdam yaratmadığı gibi işsizliği arttırdı. Kentlerde işsizlik oranı yüzde 12’de katılaştı. İşsizlik oranı kadınlarda yüzde 16-17 dolayında seyrediyor. 2008 ve sonrasında işsizliğin tırmanması söz konusu.

İstihdamın 368 bin azaldığı 2007’de 610 bini bulan kendi hesabına çalışanlar ve ücretsiz aile işçilerinden 368 bini işsizler ordusuna katılırken, 142 bini ücretli sınıfına, 100 bine yakını da işveren sınıfına dahil olmuşlar. 2007 verileri, işsizlikte yine okkanın altına kadınların gittiğini bir kez daha gösteriyor. Erkekler dünyasında iş bulmayan kadın hızla evine çekiliyor. Ev kadınlarının sayısı 2007’de 237 bin artmış görünüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları