Amerika’nın seçimi

28 Eylül 2016 Çarşamba

Kibirli” bir Anadolulu olarak, “naif” Amerikalıların 8 Kasım’daki başkanlık seçimine dair “ahkâm kesmek” durumunda kalmak dahi içimi karartıyor. Ancak işimiz dış mevzu, elimiz mahkûm. Demokratik ve Cumhuriyetçi partilerin adayları düşünülürse, en azından kendi “tarihimde” böylesine “düzeyi düşük ve sevimsiz” bir kampanya görmedim. “Amerikalılar için üzgünüm” ile lafa başlıyorum. Sonra seçilecek şahsiyetin bizim coğrafyamıza dair olası tasarruflarını düşününce, “Hepimiz için üzgünüm”e varıyorum.

***

İşte New York’teki Hofstra Üniversitesi’nde yapılan ilk başkanlık tartışmasını bu halet-i ruhiyede izledim. Ekonomi, istihdam, terörizm, ırkçılık, liderlik, Irak savaşı gibi başlıklar vardı, “dış politikaya” şöyle bir değinildi.
Clinton; Amerika’da pek sempatik bulunmadığından danışmanlarının tavsiyesiyle olsa gerek, kâh “torununu görmüş babaanne” edasıyla sürekli gülücük saçtı; kâh “devlet kadınlığı tecrübesini” sergilemeye, kararlı duruş göstermeye çalıştı. İç sorunlara çözümler üretecek “kurumsal yapının adayı” profili çizdi. Dış politikada “dünyayı kurtaracak ülkenin” lideri olarak müttefiklerle çalışma şablonunu tekrarladı. Trump’un “Yetişkinliğinden beri IŞİD’le savaşıp kaybettiği” mealli alayına yahut “Libya’yı batıran dışişleri bakanı” vurgularına laf yetiştirmedi.
Trump ise “ülkenin kötüye gittiğini” düşünen Amerikalıların oranı yüzde 64’ü bulmuşken, “değişim adayı” görünmeye çalıştı, popülizmini sergiledi. Dış politikayı bilmediği, basit neden-sonuç ilişkilerini kuramadığı ortadaydı. Danışmanlarının tavsiye ettiği besbelli saldırgan ve seksist üslubundan kaçındı. Tartışmalı kişiliği ve geçmiş gafları peşini bırakmadı, savunmaya geçti. Anlaşılan üç tartışmanın ilkini yitirdi.

***

Siyaset magazini bir yana ABD seçimi bizi, bölgemizdeki durum açısından ilgilendiriyor. Bu bağlamda Clinton “yaptıkları yapacaklarının garantisi” bir şahsiyet. Ajandası net: Amerikan emperyal gücünün “demokrasi yayma, ulus inşası” sosuyla giriştiği, bir tek yere bile zerre hayrı dokunmamış, tersine yıkım taşımış pahalı liberal müdahalecilik projesini sürdürmek. Yapısal sorunlarla boğuşan küresel mali sistemin bekası, Rusya ve Çin’e karşı “Amerikan üstünlüğünü” sürdürmek için her yolu denemek…
Önceliklerinin başında Suriye’de rejim değişikliği geliyor. Bunun için uçuşa yasak bölge tesisi ile karadan daha fazla ABD askeri varlığı var. Clinton Rusya ile işleri açık savaşa vardırır mı bilinmez, lakin 2003 Irak işgalinin tekrarlanması potansiyeli hiç yok değil. Clinton’ın siyasal İslamla derdi yok, her yeri Amerika zannediyor. Ortadoğu ve dünyaya radikal İslam tohumları ekilmesi de pek umurunda değil.

***

Trump, ABD ekonomisini vurduğunu düşündüğü küreselleşmeye ayak sürüyor, uluslararası ticaret anlaşmaları ve örgütleri sorguluyor. Wall Street ve spekülatif mali ekonomiye dikleniyor. Çin’in ekonomik belirleyiciliğine karşı koruma güdüsüyle hareket ediyor. NATO’daki müttefiklik ilişkilerini sorguluyor, pahalı askeri müdahalelere harcayacak para olmadığını söylüyor.
Dış politikada liberal müdahaleci ajandayı dışlıyor, “Kaddafi iktidarda olsaydı en azından bu kadar terörizm olmazdı” diyor. Suriye’de hem IŞİD’le hem Esad’la savaşılamayacağını söylüyor. Rusya ile işbirliğinden söz ediyor, “Putin gidip IŞİD’i cehenneme yollamak istiyorsa yüzde yüz arkasındayım” diyor. IŞİD ve radikal İslamı hedef seçiyor. Böyle giderse üçüncü dünya savaşı çıkacağı ikazı yapıyor. Ama misal IŞİD’in petrol yataklarını bombalamaktan “Irak’ta hükümet mi var” diyerek petrol yataklarına el koyup savaş mağdurlarına dağıtmaktan söz edebiliyor.
Dış politika cahili, daha ziyade el yordamıyla hareket eden bir işadamı gibi. Bazı söylemleri doğru gelse bile seçilse ne yapacağını kim bilir!
Bu tabloda insanın içinden “keşke Obamanın görev süresi uzatılsa” demek bile geliyor! Türkiye’yi yönetenlerin gözünden iki adaya da cuma yazısında bakalım…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları