Kokunun İzini Sürün

30 Eylül 2016 Cuma

Yaşadığımız şu, hadi öyle diyelim, “ultramodern” çağda hiçbir şey gizli kalmıyor. Diyorlar ki, gelişme, önceki yüzyılın baş döndüren hızı insanoğlunu çaresizleştirdi. Sömürüyü katlama olanaklarının çoğaldıkça çoğalması insanoğlunu insanlıktan çıkardı. Aşılarak zenginleştirilmesi gereken değerler erozyona uğradı. Kokuyor dünya. Koku en çok da teknolojideki harikulade olduğu belirtilen kanalizasyonlardan, fiber hatlardan, bilgisayarların yanmış çiplerinden geliyor. Kokunun izini sürün.

***

Ne deseler boş. Söylenen sözler, insanın içini gösteren “hatıratlar”, günlükler bir anda kişinin mülkü olmaktan çıkıyor, insanlığın malı oluveriyor. İnkâr işe yaramıyor, tevil beş para etmiyor, söyleneni değil, söyleme biçimini yalanlamak itirafın kendisi olup çıkıyor. En fazla da gazetecilerin nasıl bir cangılda, hangi patronların, hangi CEO’ların elinde oyuncağa çevrilmek istendiği ortaya çıkınca can yakıyor. Ama bütün bunlar daha genel bir gidişin, daha genel bir kokuşmanın, çürümenin sonuçlarıdır. Kokunun izini sürün.

***

Bugünlerde haklı olarak Shakespeare’in Hamlet’indeki Marcellus’un ünlü sözleri sık sık yazılır oldu: “Çürümüş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda.” Geçen günlerde Ahmet Cemal dostumuz o sözleri bu sık kullanımının ötesine taşıdı, aslını esasını anlattı. Gördük ki, bilgili, bilinçli, durumun farkında bir Hamlet’tir anlatılan. Böylece sözün daha derinlere gittiğini, kokuşan Danimarka Krallığı’ndaki çürümenin çaresi olmadığını anladık. Ve şimdi çürüme her yerde, iktidar sahiplerinin, kral saraylarının ötesine taşıyor, gökyüzündeki bulutlara bulaşıyor. Durmayın, kokunun izini sürün.

***

Peki, neden burnumuz birdenbire koku almaya başladı? Neden her şey aynı anda çözülüyor. Aslında bu bir sürecin çaresi olmayan sonucu, aynı anlama gelmek üzere sonudur. Darbecilerin yenilgisi öteden beri söylediklerimizi doğruladı. İktidar olmanın şımarıklığı ile, kof güveni ile çektirilen fotoğrafların, önü arkası düşünülmeden söylenen sözlerin, açılan kitlesel davaların, ölümle sonuçlansa da kıl kıpırdatmayan burnu büyüklüğün farkına varamadılar. Parfümlerle örtülen koku sonunda patladı. Artık siz de durmayın, beklemeyin, kokunun izini sürün.

***

“Ne yapsak da çürümenin önüne geçsek” gibi bir dertleri yoktur. Bundan sonra bize dayatacakları; kokuyla, çürümeyle birlikte yaşamaktır. “Yeni düzen bu” diyorlar. “Bu koku o kadar da kötü değil” masalındalar. Ortaçağın karanlığında zangoçların, rahiplerin, papazların engizisyoncuların buhurdanlıklarından yayılan dayanılmaz koku şimdi Pensilvanyalı sahte imamların, rüya tabiri şeyhlerinin, çağa meydan okuyan tarikat gericiliğinin, tekbir getirerek kafa kesenlerin yaşadığı karanlıklardan geliyor. Çürüme geniş bir coğrafyayı kapladı. Bizdeki onun önleyemediğimiz uzantısıdır. Durmak zamanı değil, kokunun izini sürün.

***

“Nereden geliyor, bu koku, çürümenin kaynağı neresidir?” diye sormanın da zamanı geçti. Şairler uyardı dinlemedik, bilgeler “duymuyor musunuz?” dediler kulaklarımızı tıkadık. Aziz Nesin “Yalnızca gülmeyin, düşünün” dedi, İlhan Selçuk “Farkında mısınız?” diye sordu tınmadık. Hayat ne de olsa sürüp gidiyordu, TV kanallarında sahte hayatların parıltılı hikâyeleriyle mutluyduk, “aşkı öğrenince rahatı kaçacak ağacı” bile göremedik. “Mek parmak mek parmak daha sonu selamet” diyeni dinledik mi? Ama işte sonunda birbiri ardı sıra patlıyor kanalizasyonlar. Koku her yeri kapladı, nereden geldiği anlaşılmaz oldu. Olsun, son şansımızdır; kokunun izini sürün.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları