Hikmet Çetinkaya

Ilımlı İslam mı, demokrasi mi?...

04 Ekim 2016 Salı

15/16 Temmuz kanlı darbe girişimi FETÖ’cülerin devleti ele geçirme planının en önemli ayağıydı...
TSK içinde 90’lı yıllardan başlayarak bugüne dek gelinen süreçte, kendisini “Hizmet Hareketi”nin bir neferi olarak gören Fethullah Gülen’in düşlerinden birisi, ABD’nin istediği güdümlü “ılımlı İslam”ı Türkiye’de hayata geçirmekti.
Demokrasi, ortak hak ve değerler kapsamında, özgür yaşamı öne çıkarır, insanca bir yaşamı önümüze koyar.
Demokrasilerde “kana kan intikam” duygusu, yoksul ve varsıl ayrımcılığı yoktur.
Kanlı bir darbe saldırısını atlattık, OHAL’le yaşamaya başladık. Hayatımıza kanun hükmünde kararnameler girdi. Bu süreçte toptan darbeci bir kıyım başladı. Muhbir yurttaş devreye girdi.
Bazı medya çalışanları, insani, demokratik ve mesleki değerleri unuttu, yalan yanlış bilgilerle yaftalamaya başladı:
“Falanca kişi FETÖ’cü!” Bu yaklaşım, FETÖ’cü suçlamaları, pek çok kamu çalışanını işsiz güçsüz bıraktı ve açlığa tutsak etti...
Kim FETÖ’cü kim değil, buna hukuk değil yandaş medyanın şimdiye dek adı sanı bilinmeyen sözde gazetecileri karar veriyor televizyon ekranlarından, köşelerinden.
12 Eylül’ü yaşamış, gözaltına alınmış, tutuklanmış gazetecilerden birisi olarak böylesi bir mağduriyeti toplum olarak hak etmiyoruz.
Bugün yapılanlar 12 Eylül askeri darbesinin sonuçlarıyla kıyaslanmayacak kadar çok...
100 bin kamu görevlisi açığa alınmış, binlerce kişi tutuklanmış, Başbakan’ın deyişiyle sapla saman tam anlamıyla birbirine karışmış...
FETÖ mağduru o kadar çok memur, öğretmen, savcı, yargıç, asker var ki insanın dudağı uçukluyor...

***

Hayatım boyunca laikliği, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri savundum...
Ortak insani demokratik ve mesleki değerlerin yanında yer aldım.
FETÖ’nün gerçek yüzünü 40 yıl önce yaptığım röportajlarda, yazılarımda anlattım belgeleriyle...
Fethullah Gülen’in devletin olanaklarından nasıl yararlandığını, polis kolejlerine, akademilere, askeri liselere, harp okullarına cemaatin nasıl sızdığını, sınav sorularının yanıtlarının kimler tarafından verildiğini anlattım ama ülkeyi yönetenlere bu gerçeklere bir türlü inandıramadım.
Süleyman Demirel’den Turgut Özal’a, Tansu Çiller’den Bülent Ecevit’e dek tüm liderlerle FETÖ’nün kurduğu ilişkiler ağı, 14 yıl önce başlamadı.
12 Eylül sürecinde Kenan Evren’le, öncesi Demirel’le sonra Turgut Özal’la başlayıp zincirin siyasi halkaları çoğaldı...
Türkiye’yi yönetenler diyor ki:
“ABD’ye 85 koli dosya gönderdik, bu teröristi hâlâ saklıyorlar...” ABD’ye 1085 koli dosya gönderseler bile Fethullah Gülen’i Türkiye’ye geri göndermezler...
Belki Kanada ya da Avustralya gibi bir ülke olabilir...
Belki...
Biliyorsunuz yıllar önce Esad Coşan Kanada’ya, Fethullah Gülen ABD’ye gönderilmişti...
Toplum 40 yıl önce ne oldu, 40 yıl sonra ne oluyor, farkına varamıyor...
Toptancı suçlamaların, gözaltıların, işten atılmaların nedenini pek anlamadığı için umursamaz bir tavır alıyor.
Ateş düştüğü yeri yakıyor...
Adaletsiz düzene karşı demokrasiyi, inanç, düşünce özgürlüğünü, insani ve mesleki değerleri savunmak zorundayız.
Eğer bunu yapabilirsek toplum bütünleşir... Yapamazsak kutuplaşır...

***

Hak ihlallerinin karşısındayız!
Yasakçı zihniyete karşıyız!
Darbeye karşıyız!
Ayrımcılığa, ötekileştirmeye karşıyız!
Terör nereden gelirse gelsin karşıyız!
Savaştan yana değil barıştan yanayız!
Toptancı suçlama operasyonları yüz binlere ulaştı...
Şimdi soruyorum:
“Özgür olabildik mi, özgürlük ateşini yakabildik mi?”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları