Dalkavukluğun Sıradışı Yükselişi...

05 Ekim 2016 Çarşamba

“İletişim bilişim teknolojilerinin gelişmesinden en çok yararlanan meslek hangisidir” sorusuyla küçük bir sormaca yaptım. Epeyce bir meslek adı söylendi ama kimsenin aklına “dalkavukluk” gelmedi. Oysa Osmanlı’dan bu yana dalkavukluk mesleğinin AKP dönemindeki gelişmesine, hiçbir mesleğin ayak uydurması, hatta yanına bile yaklaşması mümkün olmadı. Vardığım bu kanıyı izninizle örneklemeye çalışayım.

***

Tanzimat’a kadar devletin atadığı bir sorumlunun (kâhya) yönetiminde bir esnaf loncasıydı. Mesleğin adı, dalkavuk esnafının başına giydiği sarık sarılmamış kavuktan geliyordu. Saray’dakilere “nedim” denildiğini de ekleyeyim. Fiziksel aşağılamalara katlanarak para kazanmaya çalışıyorlardı. “Öldük, bittik” diye gelir azlığından yakınmaları üzerine bir tarife oluşturuldu. Birkaç örnek sıralayayım. Buruna fiske ile vurma: Fiske başına 20 para. Yüzüne mürekkep ya da kömür sürme: 37 para. Merdivenden yuvarlama: 180 para. Başına şaplak vurma: Şaplak başına 45 para. Sakalından 5-10 kıl yolmak ya da sakalından tutup aşağı yukarı çekerek dişlerini takırdatmak (sakal zelzelesi): 60 para. Liste uzayıp gidiyor. 40 para 1 kuruş olduğuna göre zahmeti çok, geliri düşük bir meslek.

***

Peki şimdi öyle mi? Esnaflıktan holdinglere atladılar. Gazeteler, televizyonlar, davetler, seyahatler hepsine açık duruma geldi. Tweet’ler, Facebook’lar, iletiler de cabası... Yatlar, katlar, yalılar gırla gidiyor. Bir elleri yağda, bir elleri balda denecek durumdalar. Bilmem haksız mıyım?

***

Salı günü yayımlanan “Cumhuriyet Teslim Olmaz” başlıklı yazı, genel bir kabul gördü. Parti içi ayrışmalar ve kankalık nedeniyle yöneltilen tepkiler devede kulak gibiydi. Onları ayrıca bilgilendirmek için birkaç şey ekleyeyim dedim. İtirazcı ikiler’in itiraz ettiği toplantının üye sayısı, Aydın Aybay Hoca’nın vefatı ve iki üyenin önceden istifası nedeniyle 9’du. “7 üye ile toplanır, 7 oyla seçim yapar” iddiasıyla mahkemeye başvurulduğu ve müdahil olmak istendiği sırada ise Cüneyt Ağabey’in vefatı ile 8’e düşmüştü. Balbay, duruşmanın yapılacağı günün arifesinde Coşkun’un açtığı davaya katılma dilekçesi verdi. Ondan sonra da durum değişti. 1. İktidarın kanallarından biri özel bir program yaparak itirazcılara destek verdi.

2. Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı seçiminde 367 milletvekilin oylamaya katılması gerekir, kararına ayaklanan AKP’nin bir bürokratı, anında yayına bağlanarak Coşkun’un başvurusunu uygun gördüklerini söyledi. Oysa daha önce teftiş kurulu uygun bulmadığını karar altına almış, bürokratın avukatları da mahkeme başvurusunun reddini isteyen dilekçe vermişlerdi. Ayrıca anayasada üye tam sayısının salt çoğunluğu denilmişken vakıf senedinde böyle bir sınırlama yoktu. 3. Cumhuriyet’e yakınlığı (?) ile bilinen bir siyasal oluşumun televizyon kanalı itirazcıları ekranlara çıkarmış, yazar olarak ya da demeç olarak itirazcılara sayfalarını açmayı sürdürmekteydi. Bu değişiklik haklı olarak kuşku yarattı.

“7’ye ulaşması olanaksız itirazcı ikili neden iddialarında ısrar ediyordu” sorusu akıllara takıldı. Yönetime girebilmek için tek yol kalıyordu. “Atanacak kayyımın kendilerini yönetime seçeceği yolunda birilerinden garanti mi almışlardı” sorusu da arkadan geldi doğal olarak. Balbay kovulduğu konusundaki iddiasını sürdürüyor. Oysa özgürlüğüne kavuşabildikten sonra siyaseti tercih ettiğini, CHP genel başkanlığına aday olacağını açıklamıştı. Seçime “Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve Cumhuriyet yazarı” olarak girmeyi önemsiyordu. Genel başkanlık adaylığı iddiasını 92 delegede kalarak gerçekleştiremedi. Balbay siyasetçi kimliği ile sonucu doğal karşılıyor olabilir. Ama gazeteci ve Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi sanı nedeniyle “Parti gazetesi değiliz, bağımsızız” açıklamasını 1924’ten bu yana göğsünü gere gere söyleyen Cumhuriyet ne duruma düşmüş olurdu... Atasözünün tam yeridir: Kendi düşen ağlamaz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları