Korkunun Ecele Faydası Yoksa

07 Ekim 2016 Cuma

İçeride işler karışıyor, memleket yönetilemez hale geliyorsa, ya uluslararası bir tehditten ya da üstü örtülü bir fütuhatçılıktan söz etmenin zamanı gelmiş demektir. Bu söyleme ve eyleme “anlı şanlı Osmanlı” edebiyatının eşlik etmesi ise Allah’ın emri. Ama ne içerdeki dertlere deva olur ne de memleketi ve iktidar sahiplerini maceranın tehlikeli sonuçlarından korur. “Sınırda Kürt kantonu istemeyiz”, “IŞİD’le savaşıyoruz” örtülerinin altından “Halep bizi bekliyor” ya da “Musul işinde biz de varız” heveslerinin çıkmasının nedeni budur.

***

Bu iddiaların arkasında uzun yıllar sürmüş derin bir ideolojik hazırlık var. ABD’nin Huntington gibi uzmanları, Think Tank’leri tarafından içi doldurulmuş, siyasal İslamın iki kanadı olarak pazarlanmış “Radikal İslam”, “Ilımlı İslam” bu kapsamda pek kullanışlıdır. Her ikisi de buralarda beslenip büyütülmüş, eğitilip donatılmıştır. El Kaide’nin, Taliban’ın ilk “haceleri”, militanları bu topraklardan feyz aldılar.

***

Peki, bu birbirine düşman görünümlü silahlı, külahlı, devletli, devletsiz akım arasında gerçekte önemli bir fark var mı? “Birinde silah var, terör var, daha bir sürü kıyıcılık var” diyebilirsiniz. O açıdan da bakarız fark var mı yok mu ama önce ideoloji ya da hedefler, hevesler, uygulamalar, projeler açısından bakmakta yarar var. Konunun önde gelen, eserleri Türkçeye de çevrilmiş bir uzmanı, Samir Amin ikisi arasında pek bir fark görmüyor. Şöyle diyor: “Radikaller denilen politik İslam akımıyla, daha ‘ılımlı’ görüntü verme gayreti içinde olanlar arasındaki fark önemsizdir. Her ikisinin projesi aynıdır.” (Modernite, Demokrasi ve Din, s.68, Yordam Kitap)

***

Bu farklı görünümlü iki akımın sınıfsal bir temele oturduğunu da görmeden olmaz. Samir Amin’in teşhisi bu kapsamdaki tüm ülkelerdeki uygulamaların bir ortalaması olmak üzere şöyledir: “Siyasal İslam son tahlilde kapitalist kompradorlaşmaya uyum sağlamaktan başka bir şey değil. Bu yüzden siyasal İslamın ‘ılımlılık’ iddiasındaki versiyonu Müslüman halklar için asıl tehlikeyi oluşturuyor. Radikallerin şiddeti devleti istikrarsızlaştırarak ‘Yeni komprador’ iktidara zemin hazırlıyor.” (s.69)

***

Cumhuriyeti yıkma, laikliği bertaraf etme, bunu radikallerle savaş örtüsü altında gizleme çabalarının hepsi ülkemizin büyük derdidir. Yine Samir Amin’in dediği gibi “Küreselleşmiş liberal kapitalizmle politik İslam ikilisi arasında çelişki değil, tam bir uyum ve tamamlayıcılık söz konusudur.” (s.69) Türkiye özeliyle ilgili konunun uzmanı arkadaşlarımız pek çok makale yazdılar, akademisyen dostlarımız enine boyuna araştırıp önümüze koydular. Bu kapsamda Fatih Yaşlı dostumuzun Yordam Kitap’tan çıkan çalışmalarını okumakta, tartışmakta yarar var.

***

Peki, tehlikenin, tehdidin büyüdüğünü, atağa geçtiğini yinelemeye gerek var mı? Belki AKP’nin tehlikeyi çoğaltan korkusunu açığa çıkartmak yararlı olabilir. Giderek sertleşeceğe benzeyen iç kavgayı bitiremeyen, eski ortağın yaptığı tahribatı bir türlü gideremeyen iktidar partisindeki telaş, hırçınlık bu korkunun belirtisidir.
“Korkunun ecele faydası yok” özlü sözünü iktidar partisine hatırlatmak istiyorsak, içini doldurmak zorundayız. O söz, halkın, onun çıkarlarının gerçek savunucusu siyasetçilerinin sözü haline gelmedikçe pek bir işe yaramayacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları