12 Eylül Paşalarının Ruhu Kol Gezerken...

08 Ekim 2016 Cumartesi

Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimini, kendi açısından kayıpsız atlatmasının yanı sıra eline geçirdiği ve kendisini sorumsuzlaştırdığına da inandığı yetkinin safasını sürüyor.
Bu yargıyı abartılı bulanlar olabilir ama ben aynı kanıda değilim.
Hukuksal, siyasal, sosyal, ekonomik tüm bilimsel tanımların içi, AKP’nin çıkarına kullanılacak biçimde boşaltıldı.
Bunu sağlamanın olanakları da olağanüstü hal ilan edilmesini sağlayan Meclis kararından sonra oluşturuldu.
Olağanüstü hal, FETÖ’cü darbe girişimini yapanlarla mücadele edilmesi ve örgütün kökünün kazınması amacıyla ilan edilmişti.
AKP hükümeti, 12 Eylül darbeci paşalarına özenmekte olduğunu ilk adımda ortaya koydu.
Darbeci paşalar, kabul ettikleri yasa ya da yayımladıkları kararnameler, yürürlükteki anayasaya aykırı ise anayasanın ilişkili bölümlerini de değiştirmiş sayıyorlardı ya.
Aynı yöntemi, AKP yayımladığı KHK’lerle (kanun hükmünde kararname) ile uygulamaya sokmuş durumda.
Yarattığı “Ya bana da FETÖ’cü derlerse” korkusu, AKP’nin üst düzey bürokratları dahil çoğunluğu sarmış durumda.
Hukuk da, TBMM ve anayasa gibi rafa kaldırılmış olduğunda yapılanların hukuka, hatta yasalara aykırı olduğunu vurgulamak bile insana gülünç geliyor. Bu nedenle görev de “tanıklık etmekle” sınırlı kalıyor.

***

FETÖ’yü başarı ile kullanan iktidar, ilk KHK’ye, olağanüstü hal ilan edilmesinin gerekçesini yok sayarak koyduğu bir cümle ile tüm muhaliflerini ortadan kaldırma girişimini başlatmış oldu.
Böylece devlette görevli olanların sorgusuz sualsiz uzaklaştırılması sağlandığı gibi gazete, dergi, televizyon, radyo ve internet sitelerinin, yetkilendirilen bakanın keyfine bağlı olarak kapatılması da olanaklaştırıldı.
Yetkilendirilen bakana, göreve geldiği günden bu yana bağlı olan Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) ve ilişkili olan Basın İlan Kurumu Başkanlığı (BİK) zaten emre hazırdılar.
Önce BYEGM, Basın Kartları Yönetmeliği’ni rafa kaldırdı. İşsiz kalan gazetecinin; basın kartını 90 gün süre ile kullanma, hatta kıdemine göre “işsiz gazeteci basın kartı” alma hakkı yok sayıldı. Basın kartları “pat” diye iptal edildi.
Sürekli basın kartı”nın iptali ise Basın Kartı Komisyonu’nun kararına ve yönetmelikteki koşulların oluşmasına (örneğin bazı suçlardan mahkûm olma) bağlı iken, daha iddianameleri bile hazırlanmamış basın mensuplarının mağdurlar arasına katılmasına yol açtı.
İddianın varlığı bile suçlu sayılmalarına yetti de artıverdi.

***

BİK durur mu? O da aynı mantığı resmi ilan ve reklamların yayımlanmasını kurullaştıran genel kurul kararına yansıtıverdi.
Davanın açılmış olması “mahkûm olmuş” sayılması için yeterli görülerek ekonomik baskı somutlaştırıldı.
Biliyorsunuz, Terörle Mücadele Yasası da dahil gazete sahiplerinin cezasal sorumluluğu yoktur. Hatta Anayasa Mahkemesi, Terörle Mücadele Yasası’na sokuşturulmaya kalkılan, ceza sorumluluğu getirmeye yönelik ibareyi de iptal etmiştir. AKP’nin yönetimini oluşturduğu BİK, şimdi yönetmelik düzeyindeki kararı ile hem sahipleri hem de çalışanları kullanarak muhalif gazeteleri ekonomik baskı ile yola getirme niyetini açıkça ortaya koymaktadır.

***

Batı’nın darbe girişimini anlamamasından yakınan iktidarın, önce dönüp kendisine bakması gerekiyor.
Özellikle de Batı’nın, “Bir hükümet hazırlanan darbe girişiminden neden haberdar olmaz” sorusuna mantıklı bir yanıt bulamaması sürecinde.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları