‘Rüzgâr işçiden yana...’

10 Ekim 2016 Pazartesi

“Rüzgâr işçiden yana esmeye başlıyor” demiştim ama Thatcher’in, serbest piyasacı, Tory Partisi’nin konferansında, Başbakan Theresa May’in “artık işçi sınıfının partisi biziz” sözlerini duyunca, “bu kadarı da absürt oldu” diye düşündüm.
O konuşmayı, Financial Times, “Theresa May kapitalist seçkinlere çattı”; Wall Street Journal, “İşçiden yana dönüyor” gibi başlıklarla aktardı. The Economist, “illiberal yönelim... au revoir, laissezfaire” diyordu. Britanya Ticaret Odası Başkanı, tepkisini “işadamları çocuk piyeslerinin kötü karakterleri değildir” sözleriyle ifade etti. Bir Muhafazakâr Parti görevlisine göre “Kapitalizmi kapitalistlerden belki de yalnızca Tory Partisi kurtarabilir”di...

1.2 katrilyon dolar...
ABD’de, Avrupa’da, “plütokrasinin” entelijansiyası, mali kriz içinde yükselen toplumsal muhalefeti önceleri ciddiye almadılar. Meydan İşgal Olayları gelir dağılımı üzerine tartışmalara yol açtı ama sönümlendi gitti. Brexit Avrupa Birliği’nin dağılma olasılığını, yükselen ırkçı-milliyetçi- küreselleşme karşıtı tepkiyi gündemin başına taşıyınca birden “şafak attı”: Kimi muhafazakâr yorumcular, “bir mali kriz daha gelirse hepimizi mülksüzleştirir hapse atarlar”, Avrupa “1931’e geri gider”, “dikkat edilmezse bu dalga hepimizi altına alır” demeye başladılar.
Bir mali kriz daha gelecek gibi: Dünya ekonomisi, 50-60 triyon dolarlık hasılasıyla, 152 triyon dolarlık bir borç yükünü (IMF) taşımaya çalışıyor. Dahası, bu borç dağı üzerinden üretilen mali enstrümanları da içeren türev piyasalarının hacmi 630 triyon dolar ile 1.2 katrilyon dolar arasında bir yerde. (The Market Watch, Chang, 29/01/2016). Chang’ın, 199 trilyon dolar olarak hesapladığı toplam borcun yüzde 75’i ABD, AB, Japonya ve Çin ekonomilerinde (sırasıyla yüzde olarak: 29, 26, 20, 6) yoğunlaşmış.
Merkez bankalarından mülti-trilyon dolarlık destek alan serbest piyasanın gizli eli, şirketlerin milyon dolar maaşlı yönetici seçkinleri bu krizi aşamadı. Bu başarısızlık giderek halkın tepkisini çekti. Şimdi bu tepkinin kapitalizmi hedef almasını önlemek için, kapitalizmi bu beceriksiz kapitalistlerden kurtarmak gerekiyor. Bu da gündeme, devlet müdahalesini, neo-liberalizmden başka bir şeyi getiriyor.

‘Değişim gelmek zorundaydı’
Theresa May, konuşmasında, bugüne kadar başarıyla geldik, “Şimdi yine değişmemiz gerekiyor”, “değişim gelmek zorundaydı” diyordu; Brexit’e değinirken “ekonominin... demokrasinin yalnızca ayrıcalıklı bir azınlığa hizmet ettiğine” işaret etti. May’e göre “Devletin gücü işçi sınıfından insanların hizmetine verilmelidir”... “Merkez bankalarının politikaları acil ilaç oldu ama ekonomi kötüleşti. Varlıklılar daha zenginleşti, yoksullar daha yoksullaştı”, “Gelir daha adaletli dağılmalıdır”, Serbest piyasa “onarılmalıdır”. May, “Devlet müdahalesinin yapabileceği iyi şeyler olduğunu anımsamanın zamanıdır” dedi.
May, “Kalpsiz patronları, vergi kaçıran uluslararası şirketleri, çalışanlarının emeklilik fonları batarken kendilerine muazzam ikramiyeler veren genel müdürleri” suçladı: “Sizi uyarıyorum bu böyle gidemez” dedi. May’e göre, kendilerini “dünya vatandaşı” olarak tanımlayanlar “vatandaş sözcüğünün anlamını bilmiyor”. May, İngiltere’de şirket yönetişimini yeniden düzenleyerek işçi ve tüketici temsilcilerini de yönetim kurullarına sokmak istiyor.
Evet, Thatcher’in partisi işçi sınıfının partisi olmaya karar veriyor ama hangi işçi sınıfının? Bir parti stratejistinin sözleriyle: İşçi Partisi’nin, monarşiye, militarizme, göçmen düşmanlığına karşı çizgisini benimsemeyen”, terörizme, suça karşı mücadelede hakların kısıtlanmasına aldırmayan işçilerin... Absürt olan da işte bu noktada korkutucu olmaya başlıyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları