Aslı Aydıntaşbaş

Ne düşünüyorlar?

13 Ekim 2016 Perşembe

Aynı şeyleri konuşmaktan bıktınız değil mi? Ben de.
Ben de bıktım her gün etrafın ne kadar karanlık olduğunu, nelerin yanlış olduğunu, kimlerin sorumlu olduğunu yazmaktan. Ve konuşmaktan.
Bakıyorum da, çevremdeki herkes benim gibi düşünüyor. Hepimiz aynı şeylere kızıyoruz, aynı otoriterleşmeden şikâyetçiyiz, reform gündemi istiyor, hukuk devleti diyor, memleketin genel istikametinden kaygılanıyoruz.
İyi de ne fark ediyor? Bütün bu hayıflanmalar, yakınmalar, bu günlerin moda tabiriyle “duyar kasmalar” havaya uçup gidiyor. Ne bir etkisi oluyor, ne topluma yansıması. Siz, ben ve üç arkadaşımız dışında insanlar bizim dert edindiğimiz konuları çok umursamıyor gözüküyor. 100’üncü ya da 500’üncü kez “Bu iş böyle olmaz”, “Bu çok yanlış politika” yazısı yazsak da, memleket belli bir istikamette ilerliyor. Sesimiz karanlıkta bir çığlık olarak kalıyor. Toplum tepki göstermiyor.
İşte bu yüzden, geçenlerde bir işadamı dostumun anlattıkları bana ilginç geldi ve bugün okuyacağınız, belki de 10’uncu muhalif yazı yerine sosyolojik bir gözlem aktarmak istedim. Yanlış anlamayın; sözlerine katıldığım için değil, bir gazeteci olarak toplumu anlamak ve yeri geldiğinde tercüme etmek zorunda olduğum için...
İşadamı dostum, 2002 sonrası reform yıllarında AKP’ye, Kılıçdaroğlu çıktıktan sonra CHP’ye, Haziran 2015 seçimlerinde bir umutla HDP’ye ve daha sonra “memleket elden gidiyor” diye yeniden AKP’ye oy vermiş bir seçmen. Bu yüzer-gezer, demokrasi arayan ama kaostan da korkan seçmen sayısı sandığınızdan daha fazla. Özel bir Tayyip Erdoğan sevdası yok; hatta çocuklarının geleceği açısından Türkiye’deki muhafazakârlaşmadan da rahatsız. Ama 15 Temmuz sonrası hislerini bana şöyle anlattı:
“Ben ve benim gibi birçok işadamı şu anda ayakta kalmaya bakıyor. Darbe olsaydı iç savaş çıkacağına şüphem yok. Suriye gibi olacaktık. Olmamasına seviniyorum. Artık derdim demokrasi değil. O bir hevesti. Ama Libya, Suriye ve Irak’ta yaşananları gördükten sonra zaten Allah her yerde demokrasinin kurulamayacağını gözümüze soktu.”
Türkiye’nin bundan sonra ilelebet Tayyip Erdoğan tarafından yönetilme ihtimalinin kendisini rahatsız edip etmediğini soruyorum. “Adam zaten şu anda başkan. Artık başkanlık sistemi falan da gelecekse gelsin. Yoksa ülke güme gidiyordu. Erdoğan’a bir şey olsa Türkiye daha mı iyi yönetilecek sanıyorsun. Muhalefet koalisyon işini Haziran 2015’ten sonra beceremedi. Hepimiz gördük. Bundan sonrası için ben Erdoğan’ı kabullendim.”
Peki, darbe sonrası cemaate karşı adımların cadı avına dönüştüğü ya da mağduriyet yarattığını düşünmüyor musun? “Mağduriyet büyük bir sorun. Ama bu kadar olağanüstü bir süreçte OHAL’i de tutuklamaları da normal buluyorum. Devlet o kadar tehlikeli bir yapıyla karşı karşıya ki maksimalist davranıyor. Ama unutma; bu hayatta kalma meselesi. Devleti tamamen yitirebilirdik. Bu yüzden ByLock kullanan herkesi içeri alıyor. Kuşkusuz aralarında darbeci olmayan çok insan var. Ama başka nasıl baş edeceksin?”
Peki ya demokrasi? “Şu anda benim için ikinci planda. Kusura bakma. Farklı düşündüğünü biliyorum ama önce elimizde bir ülke olması lazım. Ancak istikrarı sağlarsak ileride demokrasi gelişebilir. Atatürk farklı mı davrandı sanıyorsun?”
Sonra ekliyor: “Demokraside en hızlı yol aldığımız Erdoğan’ın ilk 2 dönemi ve Atatürk dönemi. İkisinde de koalisyon ya da çok parti yok. Koalisyon hükümetlerinin ortalama ömrü 18 ay. Bir bilgisayar programına ‘Türkiye için en iyisi nedir?’ diye sorsak, şu anda Erdoğan çıkacaktır. Ben bir işadamı olarak böyle bakıyorum.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları