Çiğdem Toker

Bakan Soylu’nun cevabı

18 Ekim 2016 Salı

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, pazar günü “Haftanın Demi” adlı köşede, Engin Sigorta şirketindeki hissedarlığının, bakanlık göreviyle birlikte faal oluşunu eleştirerek sorular yönelttiğim yazıma “cevap” gönderdi.
Soylu’nun sosyal medya hesabından da paylaştığı cevap bana değil, “yazıişleri müdürlüğüne” hitaben yazılmış. Fakat niyeyse, teknik olarak da Yazıişleri’ne de değil, danışmanı kanalıyla ve e-mail yoluyla Ankara büromuzun haber müdürlüğüne ulaştırılmış.
Soylu’nun adımı anmadığı, ancak “siz” diye hitap ederek bir dizi hakaretamiz ifade kullandığı iki sayfalık açıklaması, hukuksal açıdan tekzip niteliği taşımıyor.
Ancak bir kamu görevi olduğunu özellikle bugünlerde daha sık hatırlatmak zorunda kaldığımız gazetecilik adına, sorularımın arkasında durduğumu vurgulamak; yanı sıra hakkımda; “terör örgütünün fikri takibini gerçekleştirmek” gibi suçlayıcı; “tembel”, “sipariş yazmak”, “adaleti ve vicdanı kirlenmiş” gibi hakaretamiz ifadelerini kabul etmediğimi kayıtlara geçirmek adına, bugünkü köşeyi Soylu’nun yanıtına ayıracağım.

Cevapta cevap yok
Yazımda CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun Mart 2014’te verdiği ve Soylu’nun şirketinin THY ile kamu kurum ve kuruluşlarından ihale alıp almadığının sorulduğu önergenin cevapsız kaldığını belirtmiştim.
Soylu, “kuyruklu yalan”, “iftira” ve “mesnetsiz” olarak nitelediği bu soruların, daha önce yüksek tirajlı bir gazetenin manşetinde yer aldığını ve hem o gazeteye hem de “ilgili Başbakan Yardımcısı”na cevap gönderdiğini belirtiyor.
Dönemin ilgili Başbakan Yardımcısı olan Bülent Arınç’ın -pazar günkü yazımda yanıtsız kaldı dediğim- o önergeleri konu alan 16 Nisan 2014 tarihli cevabı şöyle:
“Yukarıda esas numaraları belirtilen önergelerde dile getirilen konuların, Bakanlığıma bağlı kuruluşların görev alanlarıyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.”
Soylu’nun Arınç’a gönderdiğini belirttiği cevabın, neden bu yazılı yanıtta yer almadığı belli değil!
Ancak gazetemize gönderdiği açıklamada, İçişleri Bakanı’nın babasına atfen “Çocuklarıma ve sülbüme vasiyetimdir. Devletle ticari bir iş yapan benden değildir” sözünü aktardığı ve kendisinin de bu ilkeye uyduğunu belirtmesi kayıtlara geçsin.

Bakanlık ile şirket ortaklığı
Anlaşılan pazar günkü yazımın ana vurgusunu oluşturan meseleyi tekrarlamak gerekiyor. Yazının özünü; siyaset ile ticaretin bir arada yürümesinin doğru olup olmadığı, bir bakanın bakanlık görevi sırasında şirket ortaklığının sürmesini etik bulup bulmadığı konusu oluşturuyor. (Buradan hareketle Soylu’nun Mart 2016’da, yani Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevi sırasında, şirketinde işlem yaptığını yazdım.)
Bakan Soylu, bu somut soruya ve bilgiye bir yanıt vermek ya da açıklama yapmak yerine, şöyle demeyi tercih etmiş:
“Bu arada, yazınızda bir eksiğiniz var. O da, terörle mücadele eden hükümetin bir üyesi olarak, fikri takibini gerçekleştirdiğiniz terör örgütüne, ailemin işyeri adresini vermemişsiniz. Ama nasıl bulunabileceğini göstererek, sorumlu gazetecilik örneği sergilemişsiniz!”
Ticaret Sicili’nin herkesin incelemesine açık; dahası bu açıklığın aleniyet prensibi gereği zorunlu olduğunu en iyi bilmesi gerekenler, bizatihi bu işlemleri yürüten şirket ortakları olmalı. Kaldı ki Bakan Soylu bakanlık ile şirket ortaklığının bir arada yürümesini meşru ve makul buluyor olabilir.
Bunu savunmak ve açıkça ifade etmek dururken, meseleyi “terör örgütüne ailenin işyeri adresinin nasıl bulunabileceğini göstermek” gibi akla hayale gelmeyecek bir alana taşıması, benim açımdan anlaşılır gibi değil.

Erdoğan devretmişti
Yine de mevzunun Soylu’nun şahsı ve bakanlık yaptığı alanla hiçbir ilgisi bulunmadığını sergileyecek iki örneği aktarmanın zamanı:
Zafer Çağlayan’ın, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na getirildikten sonra, ortağı olduğu Akel Alüminyum şirketiyle bağının sürmesini ve ATO’nun kongre merkezinin alüminyum işlerini almasını 2007 yılında ekonomi muhabiri olduğum Hürriyet gazetesinde haberleştirdim. Çağlayan, yöneticiliğini daha önce bıraktığı şirketin ortaklığından, bu haberden kısa süre sonra ayrıldı.
Bakan Soylu’nun DP’deyken, -şu anda hatırlatılmasından büyük rahatsızlık duyduğu- hakkında ilginç sözler ettiği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın benzer bir şirket hissesi öyküsü bulunmakta.
Erdoğan, kurucu hissedar konumunda olduğu üç şirketteki (Emniyet Gıda, İhsan Gıda ve Yenidoğan Pazarlama) hisselerini; o dönem Ankara Temsilcisi olan Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’in ısrarla gündemde tutması üzerine devretmişti. Ergin, Erdoğan’ın Şubat 2005’teki devir işleminden sonra yazdığı yazıda, Başbakan’ın tacir sayılmasını gerektirecek ticari faaliyetlerde bulunmasının etik olmadığını vurguladığını ve sonucun takdire şayan olduğunu yazmıştı.
Son söz şu olsun: İktidarı kullananlar bakımından, yaşadığımız süreçte, herhangi bir yurttaşı, toplum ve kurumlar önünde terörist ilan etmenin hiçbir zorluğunun olmadığı ortada. Medyanın iktidar güdümünde olduğu baskı dönemlerinde, gazeteciliğin, iktidarı sorularla denetlemek olduğunun unutulması bir noktaya kadar anlaşılabilir.
Ama tekrar tekrar hatırlatmak da bu baskıya direnmeyi seçenlere düşüyor: İşimiz gazetecilik, işimiz soru sormak.
Bakanlık ile şirket ortaklığının bir arada yürütülmesini etik bulup bulmadığı sorusunu yanıtsız bırakan Soylu’nun, “fikri takibini gerçekleştirdiğiniz terör örgütüne” suçlamasını kınayarak reddediyorum. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları