Başkanlık sistemi çirkefe batarsa

22 Ekim 2016 Cumartesi

Donald Trump’ın başkanlık yarışındaki son tartışmada “seçim sonuçlarını tanımayabileceği” yolundaki çıkışı, dünyayı salladı…
Yalnız ABD yayın organlarının değil, dünya medyasının öncelikli gündemine dönüşen Trump’ın bu skandal beyanı, 240 yıllık Amerikan demokrasisinin geldiği noktayı gösteriyor.
“Ortadoğu’ya demokrasi götürmek”(!) iddiasına sahip çıkan süper gücün kendi demokrasisi bugün tehdit altında.
New York Times başyazılarından biri dün tam da bu -“Donald Trump ya da Amerikan Demokrasisi”- başlığı taşıyordu. Bir önceki başkan adayları tartışmasında 8 Kasım ertesinde rakibini damardan “hapse attırmakla” tehdit etmesi yetmiyormuş gibi bu defa da seçimleri kaybetmesi durumunda Trump sonuçları tanımayabileceğini söyledi ve Hillary Clinton’ı “rezil kadın/nasty woman” ifadeleriyle tanımladı.
Başkanlık sistemi ve gelişmiş demokrasilerin tüm kuralları ve teamüllerini hiçe sayan Trump’ın bu beyanları, gözlemcilerde dumur hali yarattı.
CNN’de Christiane Amanpour’a konuşan ünlü bir yazar örneğin tepkisini “Ülkem ABD’yi tanımakta zorlanıyorum” sözleriyle dile getirdi.

‘Yankı odası’ demokrasisi
ABD demokrasisi sahiden artık tanınmaz halde. Bir demokrasinin ayırt edici unsurları eğer 1. İfade özgürlüğü, 2. Kontrol ve fren mekanizmalarının çalışması, 3. İktidarın özgür seçimlerle barış içinde el değiştirmesi ise… Donald Trump bütün bu unsurları hiçe sayıyor.
Trump Amerika’sında ifade özgürlüğü, önceki bir başka yazımda da (“Trump’ın Törkiş başkanlık hayali”) söz ettiğim gibi bundan böyle artık “yankı odaları/echo chambers” tabir edilen manipülasyonlarla malul.
“Yankı odaları”yla kastedilen yeni dijital medyalarda yandaşların papağan gibi tekrar tekrar “post gerçek” söylem ve mesajları işleyerek dolaşıma sokmaları. Yakın geçmişte bizim de “Kabataş yalanı” örneğinde gördüğümüz gibi, bunu yaparken gerçekle yüzleşmek adına hiçbir kaygı taşımamaları…
Bu kutuplaşmayı ve zorbalığı pompalayan bir iklim yaratıyor. Böyle bir iklimde temsili demokrasinin kontrol, fren mekanizmalarından bahsetmek anlamsızlaşıyor.
Özgür seçimler ve barışçı yollarla iktidarın el değiştirmesi ise baştan rakiplerin birbirlerinin meşruiyetini sorgulamadıkları ve karşılıklı birbirlerini tanıdıkları ortamda mümkün oluyor.
Donald Trump “kötü/rezil kadın” diye tanımladığı Clinton’ı “adam yerine koymayıp”(!) “madam” kontenjanından aşağıladığı gibi; rakibinin seçimlere katılmasını da sorguluyor. Baştan “Sahtekâr Hillary/Crooked Hillary”nin seçime katılmasına izin verilmemesi gerektiğini iddia ediyor.

‘Ya ben ya tufan!’
Bunlar yetmezmiş gibi son olarak üstüne, büyük medyadaki yaygın Hillary yandaşlığına ve bazı esrarengiz tezgâhlara istinaden 8 Kasım’a hile karıştırılacağını, dolayısıyla sonucu tanımayabileceğini söylüyor.
Bütün şok Trump açıklamalarında olduğu gibi, Cumhuriyetçi adayın bu tehditlerinin ardında sonuna dek durup durmayacağını kimse kestiremiyor. Ama aşılmaz olduğu düşünülen bir kırmızı çizginin geçildiği kesin. Trump’ın kanıt ortaya koymadan öne sürdüğü bu saydırmaların, “yankı odalarında” tekrarlanması da atmosferi giderek zehirliyor.
Sondajlar Trump’ın bu… “ya ben, ya tufan” çıkışlarından sonra Hillary’nin açık ara seçimi alacağını ortaya koysa da milyarder adayın küçümsenmeyecek yüzde 39’luk bir desteği hâlâ var. Yüzde 10’luk kesim de halihazırda kararsız.
Sistemin meşruiyetini Trump’ın bu kerte yıpratmasına rağmen, arkasındaki kutuplaşmış çekirdek tabanı yitirmemesi başlı başına çok düşündürücü.
ABD gibi 2.5 asırlık köklü bir demokraside bunlar oluyorsa ve başkanlık rejimi bu kadar çirkef bir yarışa batıyorsa; varın siz çorak bir demokraside neler olabileceğini hesap edin…
Clinton-Trump arasında bu evlerden ırak müsabakayı izlemek, başka hiçbir neden olmasa bile, başkanlık sistemine “hayır” demek için yeterli bir neden.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sevgiliye Mektuplar 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları