Savaş tam da olduğumuz yerde!

23 Ekim 2016 Pazar

Gazete manşetleri savaş başlıklarından geçilmiyor, kimse alınmasın ama savaş analizleri yapan köşe yazarları Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın ve tabii İngiltere’nin birlikte oynadıkları bir pinpon oyununu açıklamaya çalışıyorlar. Doğrusu bu da bana boşuna nefes tüketmek gibi geliyor. Çünkü hemen herkes, buna işverenler de dahil bir bataklığın içinde hayatta kalma savaşı veriyor. Etin altmış liraya çıktığı, bir kilo elmanın beş lira olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Binlerce kamu personeli ve öğretmen işsiz kaldı. Devlete güvenerek aldıkları evler bankalar tarafından tek tek ellerinden alınıyor.
Onlardan ikisini pazarda gördüm. Karı-koca öğretmen OHAL neden gösterilerek işten atılmışlar. Pazarda dostlarımın takı tezgâhında oturmuş, satışa yardım ederken onlar utangaçça, ellerinde bir tepsi evde yapılmış portakallı kurabiye tezgâha yaklaşıp soruyorlar: “Birer tane alır mısınız?” Öylesine utangaç ve ne yapacaklarını bilmeden duruyorlar ki, onları hemen tezgâha davet ediyoruz. İlk kez bu işi yapıyorlarmış, birkaç kuruş kazanmaları gerekiyormuş, çocuklar neredeyse açlık sınırında yaşıyorlarmış. Genç kadın öğretmen, bunları söylerken ağlıyor, “Kimse bize iş vermiyor” diyor. “Çünkü damgalanmışız acaba takı yapmayı öğrenebilir miyim? Ben de yapabilir miyim?” Tepsideki kurabiyelerin hepsini alıyoruz ve arkadaşlarım onlara takı yapmayı öğretmeye söz veriyorlar. Öyle çok teşekkür ediyorlar ki, biz utanıyoruz. Ama utanma duygusu bu ülkeyi çoktan terk etti.
Kimselerin savaşmış, şehitlermiş hatta yeni canlı bombalar umurunda değil, kahvelerde en çok konuşulan konu Müge Anlı’nın ATV’de sunduğu Tatlı-Sert programında üç yaşındaki bir çocuğa önce tecavüz eden ardından öldürüp gömen, hurdacının hikâyesi. Hikâye Manisa’ya bağlı Alaşehir ilçesinde olmuş, mahallede bir kız çocuğu kaybolmuş, bir türlü bulunamıyor, polis bir hurdacıdan şüpheleniyor ama adam sorgusunda, “Ben yapmadım” diyor. Adamı polisle işbirliği yapan Müge Anlı kayıpları arayan programına davet ediyor, “Bize yardım edin” diye. Adam da ünlü olmak var ya, programa geliyor ayrıca para verildiğini de sanıyorum, dördüncü programda çocuğu öldürdüğünü itiraf ediyor. Biz ne yapıyoruz? Bize neler oluyor? Adam televizyon programında kendini savunuyor: “Kadına verecek param yoktu.” Polis işi bir televizyon kanalına havale ediyor. Şaşıracak bir şey yok, çoktandır, çocuk tecavüzcülerinin ödüllendirildiği bir ülke olduk.
Mahallemde bir seyyar satıcı var, Diyarbakırlı, hikâyesini hepimiz biliyoruz. Meyve satarak memleketteki iki kızını üniversitede okutmaya çalışıyor. Bizim mahallede meyveyi başka yerden alana fena kızılır. İşte o bir süredir yoktu, memlekete gitmişti, döndüğünde sordum, “Oralar nasıl epeydir gitmedim”, “Buralar gibi” dedi, “kentte herkesin keyfi, köylerde de can korkusu gitmiş, insanların hemen yanı başından kurşun geçiyor onlar işlerine devam ediyorlar. Bir süre sonra ben de kurşun sesine alıştım. Silahlar patladı mı köy kahvesinde oyunu bırakıp hemen içeri geçiyorsun, bir süre sonra ses kesiliyor biz de dışarı çıkıp oyuna kaldığımız yerden devam ediyoruz.” Bu ülke çoktandır silah sesine de, patlayan bombalara da alıştı.
Bu arada AVM’lerdeki dükkânların kapanma tehlikesi varmış, malum dolar aldı başını gidiyor, şımarık dönemlerde dolarla yapılan kira kontratları anormal artmış. Bence kapanmalarının hiçbir mahsuru yok. Ama oralarda çalışan insanlar ki, sayıları epey fazla işsiz kalacaklar. Ve tabii çocuklarını o havasız yere götürüp, uyduruk oyuncaklara bindiren ve sınıf atladığını düşünen birileri de mutsuz olacaklar. Ama ne gam ülkede o kadar büyük bir aylak çoğunluk var ki, bir beş bin kişi daha katılabilir! Söylemem şu ki, savaş tam da olduğumuz yerde!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları