Artık Yeter mi?

18 Nisan 2014 Cuma

İktidar partisi eyleminde ve söyleminde yeni bir aşamaya ulaştı. Bu aşamanın belirleyici özelliği artık amacın üstünün örtülmesine gerek kalmadığına, takıyyenin zamanının geçtiğine inanmasıdır. Amaç nedir? Amaç, Türkiye’yi Batı ile Doğu arasında otoriter İslamcı bir ideolojiyle yönetilen, Doğu’nun özendiği, Batı’nın Batı değerlerinin dışında Ortadoğulu bir müttefik olarak onayladığı ülke haline getirmek.
Bu amaca kilitlenmişseniz, artık hukukun ve onu ifade etmek üzere temsili demokrasinin sizin için fazla bir anlamı olmayacaktır. Temsili demokrasi, sandıkta size gözle görülür bir üstünlük sağladığı ölçüde kullanılabilir bir araç olacak, yetersiz kaldığı yerlerde, üzerinde oynanabilir ve bu günlerde gündeme yavaş yavaş getirilmeye başlanan, sonuç almaya daha elverişli biçimlerine yönelinecektir.
Bundan böyle esas olan temsili demokrasi ve onun geçerli hukuku değildir.

***

Bugünlerde Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarında açıkça dile getirilen de budur. Artık yasama, yürütme, yargı arasındaki, demokrasilerde var olduğu varsayılan güçler ayrılığından söz etmek mümkün değildir. Başbakan “eski ortakla hesaplaşıyorum” bahanesiyle yasamaya, yürütmeye tam hâkimiyetini ilan etti. O artık yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ciddiye almadığını da, bu hukuk ilkesini laf olsun diye bile dile getirmeyeceğini açıkça söyledi. Onun için artık yargıçlar ve savcılar “vatanseverler ve vatansever olmayanlar” diye ikiye ayrılıyor.

***

Bunun iki temel nedeni var ve ikisi iç içedir; birlikte geçerlidir.
İktidar partisi ve onun tartışılmaz lideri, amacını gerçekleştirme konusunda kaygılar taşıyor, hâlâ başına geçemediği devletten çekiniyor ve zamanın gittikçe daraldığını, artık acele etmek gerektiğini düşünüyor. Ancak sıkı bir rejimle son rötuşlarını yapmakta olduğu amacına ulaşabileceğinin hesabını yapıyor. Burada amaca bir iki adım kala durmanın, duraklamanın davayı yitirmek anlamı taşıyacağı kanısında. Bu kaygısında haklı olabilir.
İkinci neden, amacı gerçekleştirmek için gerekli sermaye birikimini yaratma çabalarının birtakım yolsuzluklarla örtüşmesi, kendi çevresinde yarattığı kadronun yaptığı usulsüzlüklerin hesabının kendisinden sorulması ihtimalinin artmasıdır. Üstelik yolsuzluklar yalnızca içerinin ilgi alanında değildir ve bu dış ilgi de daha pek çok nedenle birlikte rejimi hızla; çünkü ancak emrivaki Batı’yı susturabilir ve sağlamca; yani hukuku fazla takmadan biçimlendirme telaşını açıklayabilir.

***

Birbiri ardı sıra parlamentoya getirilen Danıştay, MİT yasa tasarıları, “iki adım ileri bir adım geri” taktiğiyle yasaya dönüşecektir. Bu arada “iki adım ileri”nin acı gerçek, “bir adım geri”nin ise kozmetik düzeltme olduğunu bile bile, “işte bakın korktuğumuz gibi değilmiş” algısının yaratılmasına hizmet eden ve kesinlikle yandaş olmayan medya mensuplarını “şükranla” anıyoruz doğrusunu isterseniz.
Cumhurbaşkanı da “Ben itiraz ettim, düzelttiler” şakasıyla bizi rahatlatıyor ve o, “onaylanmıştır” damgasını basınca huzur içinde “ileri bir demokrasiye geçişin ancak sıkı bir rejimle olabileceğini” öğreniyoruz.

***

İktidar partisi ve onun tartışılmaz lideri, amaca bir adım kala duracak, “Demokrasiyi nasıl korumalı?” derdine düşecek değildir. Onun acelesi var ve treni kaçırırsa bir daha yakalayamayacağını, “tramvayın son durağa geldiğini, artık inmek gerektiğini” biliyor. O geleceğin ve geleceğinin hesabını yapıyor.
Peki solcular, demokratlar, hadi onları da sayalım; “Cemaat Erdoğan’ı, Erdoğan onları kandırdığı için” “evet ama yetmez” demiş bulunan, “ama haklıydık” demekten de bir türlü vazgeçemeyen liberaller neyin hesabını yapıyor?
Artık yeter mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları