‘Başka Bir Kent Yok...’

26 Ekim 2016 Çarşamba

Otoriterleşme ile birlikte onu sürekli kılmanın yolu olarak görülen, laikliğin son direnç noktalarının yok edilmesi aşamasındalar. Özellikle eğitim alanında bakanlıklar, resmî kurumlar aracılığı ile yukarıdan, cemaatler, cami cemaatleri aracılığı ile aşağıdan mahalleler temelinde bir örgütlenme yürütülüyor. Yineliyoruz ama gerçektir; savaş çığlıklarının, şoven milliyetçilik dalgasının, Gülen Cemaati armağanı darbe girişiminin yarattığı hava işleri kolaylaştırmıştır. Bu tablonun laik demokratik Cumhuriyet için çaba gösterenlerde umutsuzluk yaratması, kaçış eğilimini güçlendirmesi doğaldır.

***

Doğaldır da doğru değildir. Bunun bilincinde olanlar farklı, birbirinden kopuk da olsa bir araya gelmeye, ne yapacaklarını, nasıl direneceklerini tartışmaya, birlikler oluşturmaya çabalıyorlar. Ama her nedense bu girişimlerin sinerji yaratmasını sağlayacak temel ilke konusunda bir savrulma ya da işi daha baştan zedeleme çabaları eksik olmuyor. En son Demokrasi İçin Birlik toplantısı da daha başta en temel ilkeyi devre dışı bırakmayı hedefleyen bildik liberal söylemle, hem de açış konuşmasıyla zedelendi.

***

Neymiş; “laiklik çok kullanıldığı için eskimiş, onun yerine sekülarizm denmeli” imiş. O zaman sosyalistler, komünistler, demokratlar, haklı olarak en temel ortak noktanın torpillendiğini, birleştirici, öteki ortak noktaları besleyici ilkenin devre dışı bırakıldığını düşünürler. Sonuç bildirgesinde yeterince vurgulanmamış olsa da laiklik için mücadelenin öneminin anlaşılmış olduğunu varsayarak iyimser olmak mümkün mü bilemedim. Pazarlıkçı, liberal zehir bulaşmamışsa birbiriyle ilişkisiz hareketlerin varlığı, ortak hedeflere yönelmesi, yerel ve ulusal düzeyde gelişen itirazların yığınsallaşmasına yol açabilir.

***

Saldırı nereye yöneliyorsa çıkış oradan olur. Laik demokratik Cumhuriyet, tarihe saplanıp kalmamış aşkın bir aydınlanma temelinde, çağdaş, önü açık bir mücadele ilkesidir. Sosyalistlerin sosyalizmi acil kurtuluş yolu olarak önermelerini engelleme niyetiyle hareket etmeyen, laikliği gericiliğin değil aklın özgürleşmesi olarak anlayan, demokrasiyi kendileriyle sınırlamayı düşünmeyenler bir araya gelebilir, birlikte davranabilir. Tersi “ehveni şer”e razı pazarlıkçılık olacaktır.

***

Durumun parlak olmadığı, iktidar partisinin projesini hayata geçirmek için elverişli koşullarda ilerlediğini kabul etmek gerekiyor. Türkiye her geçen gün bir maceranın derinliklerine sürükleniyor. İktidarının sürekliliği gibi bir hayale kapılmış parti, hukuk dışılığı esas almış, tehlikeli adımlar atıyor. Böyle koşullarda umutsuzluğun yaygınlaşması, özellikle de aydınları etkilemesi doğaldır; kaçış eğilimi ağır basar.
Peki, ama nereye? “Başka bir kent yok” demedi mi Kavafis.

***

Bu duygu yüzyıllardır okumuş yazmışları etkileyen, kaçış eğilimini güçlendiren duygudur. Eski Rusya’da 1898’de Çehov, Aşk Üzerine adlı hikâyesinde (Seçilmiş Hikâyeler; Cem Yayınevi; çeviri; Nuri Yıldırım; s.584) kahramanlardan birisine, İvan İvaniç’e şöyle söyletiyordu: “Bugünlerde bizim aydın sınıfın toprağa heves etmesinin iyi bir şey olduğunu söylüyorlar. Şehirden, mücadeleden, hayatın günlük hırgüründen kaçmak... Bu hayat değil, bencillik, tembellik ve kendine özgü bir tür keşişliktir.”
İnsani bir duygudur kaçıp “kurtulmak.” Ama sonunda insan olarak yaşanabilecek bir dünya kalır mı elimizde?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları