Akıl, bayrak, din ve Cumhuriyet

01 Kasım 2016 Salı

1970’li yıllarda değerli insan Prof. Suat Bilge ile dış ilişkileri konuşurken Türkiye ve Yunanistan arasındaki farkları da değerlendirirdik.
Yunanistan’ın (ve insanının) Helenizm ile din (Ortodoksluk) arasında kurduğu bütünleşme ona içeride ve dışarıda yarar sağlıyordu.
Kilise, Helenizm ve bayrak bütünleşmesi ulusçuluğunu (milliyetçiliğini) küresel ve evrensel hale getiriyor, içeride de birliğini güçlendiriyordu.
İlginçtir Kıbrıs Türkleri camilerinde Türk bayrağı asarlar. Ulusal kimlik ve Müslümanlığı örtüştürmüşlerdir. KKTC kurulmadan, 1974’ten, Barış Harekâtı’ndan önce de bu böyleydi.
Türkler üzerinde İngiliz ve Rum emperyalizmine karşı bu faktör önemli rol oynadı. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ların doğmasına ortam hazırladı.
Türkiye’de az bilinir: Kıbrıs Türkleri Atatürk Devrimleri’ni Ankara ile birlikte erkenden gönüllü olarak desteklediler ve uyguladılar.
Türkiye’de ise ulusçuluk, ulusallık ve din, “bütünleştirme yerine ayrıştırma ve kutuplaştırma için” hep istismar edildi. Atatürk devrimleri bu sorunu, “laiklik” ile çözerek çağdaş ve uygar dünyaya adımlarını atmaya başlamıştı ancak; önce iki bloklu dünyada sola ve Rusya’ya karşı Türkiye’de dincilik Batı tarafından kullanıldı; gericilik, tarikatlar ve cemaatçilik sola ve Atatürk devrimlerine karşı bir maşa oldu.
Batı ve NATO içine sokulan Türkiye “onlar gibi ola
cağına, onların maşası haline dönüştürüldü”.
Antidemokratik örgütlenmeler ve eylemler Batı ve içimizdeki Cumhuriyet düşmanı odaklar tarafından desteklendi. Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı’nda (TMGT) 5 yıl boyunca dış ilişkiler komisyonu başkanı olarak görev yaparken bunu şahsen birebir yaşama, anlama ve değerlendirme şansım (!) oldu.

Olması gereken mi?
Normal, uygar ve demokratik bir ülkede siyasi, iktisadi, güvenlik ve kültürel (dini) faktörler bir arabanın dört tekerleği gibi birbirlerini tamamlayarak yürürler.
Bu tamamlaşmalar teknik deyimi ile, “hem bireysel hem de toplumsal olarak dışsallıklar sağlar”. Ne mi olur?
-İktisadi refah düzeyi artar
-Bireyin çıkarları ile toplumun makro yararı arasında denge sağlanır.
Trafikten bireysel özgürlüklere, yaşam tarzından mimari düzene ve çevreciliğe kadar olumlu gelişmeler ortaya çıkar. Eğitim uygar ölçülerde yürür.
Bu dört faktör arasında dengeler bozulduğu, tekerleklerden biri diğer üç tekerleğin önüne geçtiği zaman, “dinci faşizmden askeri diktaya ve vahşi kapitalizmin dayatmalarına kadar kantarın topuzu kaçar ve toplum çöker”. Ümmetçiliği esas alınca bunlar olur.

Türkiye mi?
-Avrupa tarzında demokrasi ve parlamenter düzen yerine, “dine dayalı siyasi, idari, iktisadi ve kültürel dayatmalar” düzeni ortaya çıkar. Aynen 1.5 milyarlık İslam dünyasının (yüzde 95’inin) yaşadığı karmaşa ve savaş düzeni yaşanmaya başlar.
-İnsanı ve toplumu uygar ve çağdaş bir demokratikdüzen içinde algılamak yerine El Kaide’den FETÖ’ye kadar uzanan dinci örgütlenmeler, “çağdaş demokratik örgütlenmelerin” yerini alır. Ve bu durum, yığımlı (kümülatif) olarak kendi eksilerini yaratmaya başlar. Hamamböceğinin deterjana, çocuğun uyuşturucuya alışması gibi.
Bugün Türkiye’de asırlar öncesinin karanlığında sıkışıp kalan Cumhuriyet, demokrasi ve Atatürk düşmanları sonuçta FETÖ’leri ve IŞİD’leri üretir hale gelen bataklığı oluşturdular.
Hele arkalarına bir de Türkiye ve bölge üzerinde hesapları olan emperyalist güçler eklenince. 29 Ekim’de kutladığımız Cumhuriyet Bayramı’mız
“emperyalizme ve dinci karanlık dünyaya karşı verilen savaşın bayramıdır”.
Allah bize akıl dediğimiz en değerli şeyi vermiş: aklımızı kullanıp akılcı olalım; çözüm yollarımızı aklımızla yaratalım, hurafelere gömülmeyelim diye.
Sen hâlâ aklını kullanmayıp kamyonunun arkasına “Allah’a emanet” yazarsan sana verilen emanete ihanet etmiş olmaz mısın? Allah’ın verdiği aklı kullan, kamyonunu kendin emniyete al.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları