Niçin korkutamazlar

03 Kasım 2016 Perşembe

Bana “Tutuklanmaktan korkmuyor musun?” diyorlar!
Korkmaz olur muyum, elbette korkuyorum; hem de çok korkuyorum...
İnsanım ben...
Üstelik yaşam biçimi olarak mücadeleyi, kahramanlığı, savaşı seçmiş bir insan da değilim!
Kendi halinde, bilim insanlığını, araştırmacılığı, öğrenmeyi, öğretmeyi, yazarlığı seçmiş...
Barışı, demokrasiyi, çevreciliği, insan ve hayvan haklarını savunan, hır-gürden, itiş-kakıştan hoşlanmayan bir insanım...
Nasıl korkmam!

***

31 Ekim 2016’da Cumhuriyet yönetici ve yazarlarının gözaltına alınmasıyla yine karşı karşıya kaldığım tehlikeler bağlamında geriye baktığımda şaşkınlıkla şunu gördüm:
Bütün ömrüm, özgürlüğümün ve hayatımın tehdit altında olmasıyla geçmiş...
Sürekli olarak özgürlüğümü veya hayatımı kaybetme korkusuyla yaşamışım!
Şimdi anlıyorum ki sürekli tehdit altındaki bu yaşam bana, korkuya rağmen insanları sevmeyi, korkuya rağmen üretmeyi, korkuya rağmen güvenilir olmayı, korkuyla birlikte araştırma ve eğitim yapmayı, duyguların en insanisi olan korkuyu da sevgiyle birlikte içselleştirmeyi ve korkudan korkmadan kitap ve köşe yazısı yazmayı öğretmiş...
Gerçekleri ve doğruları, korkuyla birlikte, korkuya rağmen, korkudan korkmadan ifade etmeye alışmışım.

***

Evet korkuyorum:
(Aslında, -laf aramızda- ölümden pek korkmam.)
Sırasız ve zamansız ölümden (çocuklarımın, torunlarımın ölümünden) ve ölümden de beter olan özgürlüğümü kaybetmekten çok korkarım...
Fakat alışmışım korkuya; kanıksamışım korkuyu:
Korku, gerçekleri ve doğru bildiklerimi savunmaktan alıkoyamıyor beni!

***

İnsanın korkuyla yaşamayı öğrenmesi kolay olmuyor elbette...
Uzun yıllar, uzun deneyimler gerekiyor.
Bugün bana korkuyla yaşamayı öğretenlerden birinden, bir dostumdan, bir şairden, Özdemir İnce’den söz etmek istiyorum size.
Özdemir İnce büyük bir şair, büyük bir yazardır...
Üstelik bütün yaşamı boyunca demokratlığından zerre kadar ödün vermemiştir.
Ayrıca en sıkıntılı zamanlarımda yanımda olmuş, kişiliğiyle, sağlam duruşuyla, şair ruhuyla destek olmuştur.
Özdemir İnce, 21 Ocak 2001 günkü Hürriyet’in Pazar ekinde, “Bayrağımı Seviyorum” başlıklı bir yazı yazmıştı:
İnce, insanın ülkesini sevmesinin bir ayıp değil, bir erdem olduğunu vurguladığı bu yazısında, önce KARIMA adlı bir şiirde “ülkemi seviyorum, bayrağımı seviyorum” dediği için solcu çevrelerden eleştiri aldığını anlatıyor sonra da şöyle devam ediyordu:
“31.8.1978 tarihinde, Sisam Adası’nın Karlovassi kasabasında ‘KORKU NE?’ adlı bir şiir yazmış ve Emre Kongar’a adamıştım. Şiirde yer alan ‘Korkma sağır duvarlardan/ asker çantasından/ polis palaskasından’ dizeleri, bu kez ırkçı çevrelerin diline düşmüştü. TRT televizyonunda önemli bir göreve getirildiğim zaman, ırkçı-mukaddesatçı bir gazetede ‘Televizyon sola teslim edildi’ diye manşet atıp bu dizeleri örnek göstermişlerdi”.
Özdemir İnce bu güzel yazısında, yurtseverliğin, Türkiye’de gerek sol gerekse sağ çevreler tarafından zaman zaman küçümsendiğinden hatta suçlandığından yakınıyordu.
Bu şiirin öyküsü aslında hazin bir hikâye, çünkü Özdemir’le ikimizin ortak dostu olan Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in alçakça katledilmesi üzerine benim söylediğim bir sözden hareketle yazılmıştı.
Dönem, dünyaya Soğuk Savaş’ın egemen olduğu dönemdi. Türkiye’de de, (bu Savaş’ın uzantısı olarak) sol tehlike kışkırtılıp abartılıyor, sağcı terör örgütleri devlet desteğiyle sokaklara sürülüyordu.
Amaç, karışıklık çıkararak, hâlâ 1961 Anayasası’nın temellerine dayanan rejimi, askeri darbeyle, emperyalizmin emrinde yeniden düzenlemekti. (Başardılar da; 1980 darbesi ve 1982 Anayasası getirdi bizi bugünlere!)
Bedrettin Cömert hiçbir siyasal faaliyeti olmayan, sanat ve edebiyata düşkün bir arkadaşımızdı.
Siyasal bir cinayete kurban gitmesi akla hiç gelmezdi; o sıralarda ben hedefteydim ve herkes bana bir şey olmasından korkuyordu.
Bedrettin katledildikten sonra, danışmanlığını yapmakta olduğum Başbakan Ecevit’in özel emriyle çok sıkı bir koruma altına alınmıştım.
Özdemir’le dertleşirken “Dönem o kadar kötü ki, evimin kapısını bile açmaya korkuyorum” demiştim.
İşte Özdemir’in KORKU NE? adlı yapıtı, benim bu sözlerim üzerine, Bedrettin’in katledilmesiyle, dönemin koşullarını vurgulamak ve yaşama sevincimin sönüşünü engellemek amacıyla yazılmış çok anlamlı bir şiirdi.
Türkiye’nin siyasal içerikli sanat ve edebiyatına büyük katkısı olan bu şiirin toplumsal etkisini bilmem ama, benim kişiliğime unutulmaz bir damga vurduğu kesindir!
Şiirin beni en çok etkileyen dizeleri şunlardı:
“hergün bir yanını vursalar da/ eksilmeyeceksin/ kim çalarsa çalsın aç kapını/ korkma/ bu aşkla, bu gülüşle, bu yürekle,/ ya sonsuz bir deniz göreceksin karşında/ ya da bir ay en olgun çağında.”
Çok bunaldığım, sıkıldığım zamanlarda, örneğin Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı da öldürüldüklerinde, İlhan Selçuk gözaltına alındığında ve öldüğünde, gözlerim yaşararak yeniden okuduğum (ve şimdi bu yazıyı yazarken yine gözlerimin yaşardığı) şiirin, Özdemir’in daktilosundan çıkmış, imzalı orijinal kopyası çerçeveli olarak hâlâ duvarımda asılı duruyor.

KORKU NE?

Emre Kongar’a

Korkma, sev bayağı sözcükleri,
kâğıt çiçekleri, taşbasmalarını,
aç bütün pencereleri
ya deniz göreceksin
ya dağlar ya da ova,
korkma sağır duvarlardan
asker çantasından
polis palaskasından,
hergün bir başka yanını vursalar da
eksilmeyeceksin,
kim çalarsa çalsın aç kapını,
korkma, bu aşkla,
bu gülüşle, bu yürekle,

ya sonsuz bir deniz bulacaksın karşında
ya da bir ay en olgun çağında.

Haberler: bir yanımızın daha
vurulduğunu söylüyorlar;
bak akıyor, kanıyor her şey,
büyüyor onları boğacak olan kan.

ÖZDEMİR İNCE
Karlovassi, Sisam Adası, 31.8.1978  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları