Ayşe Yıldırım

Sıra bize gelmedi kardeşim!

03 Kasım 2016 Perşembe

Bir bir kapatılıyordu gazeteler, televizyonlar, radyolar, haber ajansları... Hızını alamamıştı iktidar, elindeki OHAL’in verdiği KHK gücüyle yerel medyaya kadar uzanmıştı. Nefes alacak alan bırakmak istemiyordu gazetecilere.

Gece 22.57’de düşmüştü telefonuma mesaj; “Sıra bize geliyor kardeşim.”

Murat Sabuncu atmıştı mesajı.

“Bence de” diye yanıtladım Murat’ı.

Uzun bir zamandır Cumhuriyet’i susturmak istediklerini biliyorduk. Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu ile yan yana, omuz omuza çalıştık Cumhuriyet’e ilk geldiği günden beri. Hemen her gün o günü ve gündemi değerlendirirken bunu da konuşuyorduk. Demokrasi ve özgürlük için bir bedel ödenecekse biz bunu ödemeyi göze alarak işimizi yapıyorduk. Telefonumuz hep başımızın ucundaydı.

Bir gece sabaha karşı kapımız çalınırsa diye...

Bu mesajlaşmanın ertesi günü sabah 7.30’da çaldı telefonum. Murat’tı arayan. “Evimde polisler var, beni gözaltına alacaklar” diyordu.

Nasıl, neden gibi sorularımın yanıtı yoktu doğal olarak. “Arama bittikten sonra söyleyecekler”di. Cumhuriyet’ten hiçbir avukata ve başka yöneticilere ulaşamıyordu. “Tamam” dedim, ben ararım herkesi.

Tek tek aramaya başladım avukatları ve yöneticileri... Hiçbiri açmıyordu. Sinirlenmeye başlamıştım. Önemli bir olay yaşanıyordu... Bu kez kiminin eşini aramaya başladım. Onlar da açmıyordu. Sonunda Tarık Akan anması için Almanya’ya giden Akın Atalay’a ulaştım. Bir çırpıda Murat’ın söylediklerini aktardım. “Benim evimde de arama varmış. Ankara’da da Güray’ı (Öz) gözaltına almışlar. Sanırım geniş bir gözaltı dalgası var. Diğer yöneticilere de yönelik olabilir” dedi.

Yazıişleri Müdürümüz Bülent Özdoğan’la konuşup gazeteye koştum. Tek tek aramaya devam ediyordum arkadaşlarımızı. Hikmet Çetinkaya’nın daha önce çalan telefonu artık kapalıydı, Bülent Utku’nun, Hakan Kara’nın telefonu da....

Bülent Özdoğan ile Önder Çelik gazeteden içeriye girdiğinde işin rengi ortaya çıkmaya başlamıştı. Hakan Kara gözaltına alınmıştı. Ben aradığımda polisler açmasına izin vermemişti, eşinin kendi telefonunu açmasını da engellemişti. Hikmet Abi (Çetinkaya) de gözaltına alınmıştı, Bülent Utku da, Mustafa Kemal Güngör de. İsimler tek tek ortaya çıkıyordu. Orhan Erinç’in evinde arama yapılmıştı ama gözaltına alınmayacaktı... Görünen Vakıf Yönetim Kurulu üyelerine yönelik bir gözaltı furyasıyla karşı karşıyaydık. O sırada Aydın Engin’in de gözaltına alındığı haberi geldi. Haydaaaa....

Aydın Abi yönetici değildi, yazardı... Peşinden eski muhasebe müdürü Bülent Yener, Kitap eki yayın yönetmeni Turhan Günay’ın isimleri gelmeye başlayınca işin rengi değişti. Üstelik öğleden sonra Kadri Gürsel de gözaltına alınınca hiç de hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş’un söylediği gibi sadece “tüzel kişilik” hedef alınmış görünmüyordu.

Ama o zamana kadar biz bir bilmece çözmeye çalışıyorduk. Kaç kişi gözaltına alınmıştı, kaç kişi hakkında gözaltı kararı vardı. Oysa Sabah ve Yenişafak’ın internet siteleri her zamanki gibi önceden haberi geçmişti bile...

Gözaltına alınmayan avukatlarımız savcılıktan bilgi alamıyordu. Gazeteye gelen vakıf yönetim kurulu üyelerimizden Önder Çelik ile aynı zamanda karikatürist Musa Kart’ı kendi ellerimizle emniyete gönderiyorduk. Muhasebe Müdürümüz Günseli Özaltay’ı da...

Sayı bir artıyor, bir iniyordu... Kafalar karışmıştı... 12 kişilik vakıf yönetim kurulu üyelerinin hepsi hakkında gözaltı kararı vardı. Onların dışında 7 kişi hakkında daha... Nihayet akşam saatlerinde netleştirmiştik... Hukuk ülkesinde yaşıyorduk! 7’si vakıf yönetiminden olmak üzere toplam 13 yönetici ve yazar gözaltındaydı.

Evet, sıra bize gelmişti. Ama biz Cumhuriyet’tik, teslim olmaya niyetimiz yoktu, hiçbir zaman da olmamıştı. Pazartesi gününden beri gittikçe büyüyen dayanışma ve desteklerle söyleyecek çok sözümüz vardı daha. Öyle de yaptık.

Susmadık, susmayacağız, susturamayacaksınız... O yüzden de “sıra bize gelmedi kardeşim” Murat.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları