Korkmayın zalimlerden

04 Kasım 2016 Cuma

Zor zamanlar hayatın büyüsünü bozuyor; meğer ne çok korkak, çıkarcı, iktidar tapıcı varmış. Güçlü, ama çok güçlü bir iktidar ve öylesi bir ortam yoksa, ince hesaplar henüz kaba saba hale bürünmemişse, yakınınızda olsun, uzağınızda olsun, insanlara gönül zenginliği içinde değer biçebiliyorsunuz. Bazı çirkinlikleri sezdiğiniz zamanlar olmuyor değil, ama gözünüze sokmadıkları sürece üzerinden geçebiliyorsunuz; iyiye yorabiliyorsunuz. Zor zamanlar bu imkânı elinizden alıyor, hırslar, çıkarlar, korkular, sonu gelmez açgözlülük, zor zamanların çiğ ışığı altında görmezden gelinecek gibi değil, işte hayatın büyüsü böyle böyle bozuluyor. Ne de olsa çirkinlikler dünyasının zorunlu tanıklığı katlanılmaz bir şey.
Otoriter rejimlerin en kötü yanı, en hasisleri, en korkakları, en ikiyüzlüleri, en açgözlüleri vitrine çıkarması, gözünüze sokması, taklit mercii yapmaya çalışması. Bir yandan güç gösterisini marifet sayanlar ile güç karşısında ona tapınanların şirke varan sapkınlığı, diğer yandan ezilip büzülen, hiç değilse başını kuma gömen dilsiz şeytanların uğursuz dünyası. Güce, paraya, mevkiye tapmanın ölçüsü yoktur; kimi büyük, kimi küçük paraya; kimi büyük, kimi küçük mevkiye; kimi zırhlı araca, kimi kıytırık makam aracına tamah eder. Bakmayın din, vatan, millet diye ortalığı inletmelerine, onlarınki sünnetçinin vitrinine çalar saat koyması misali. Eskiden o vitrinde demokrasi, hak ve özgürlükler vardı. Ne diyebilirlerdi; “Aslında bizim derdimiz bunlar değil, düzenle bir sorunumuz yok, derdimiz düzenin bizim düzenimiz, servetin bizim servetimiz, devletin bizim aletimiz olması” deseler önlerinde bu yollar açılır mıydı? Şimdi ne diyecekler, “İstediğimizi ele geçirdik, şimdi sıra bizde, biz sizin canınıza okuyacağız” deseler arkalarından bunca insanı sürükleyebilirler mi?
İşte yaşadığımız hazin hikâyenin özeti bu. Öyle ise demokrasi, hak ve özgürlükler, savaş değil barışla “birlikte daha güzel bir ülke kuracağız” diye yola çıkan bizler “enayi” yerine mi konmuş oluyoruz? Asla ve kat’a! İnsanın şerefli bir yaratık olduğuna inanan veya insanı onurlu bir varlık olarak tanımlayanlar, başkaca hesap yapmazlar. Küçüktür o hesaplar, tenezzül edenler insanlığından kaybeder. Daha büyük bir kayıp olabilir mi? Bakmayın, iktidara ve onun verdiklerine gönül indirenlere, bırakın indikleri çukurda debelensinler. Korkmayın öylelerinden, asıl korkulacak olan, insanlığını yitirmek veya azaltmaktır. Bir üsttekinin altında ezilip bir alttakini ezenlerin kurduğu çirkin kule ayakta kalır mı sanıyorsunuz? Görüyorsunuz, servetleri işe yaramıyor, tepeden zılgıt yiyince ağlayıp zırlıyorlar. Mevkileri işe yaramıyor, bir fırtınada silip süprülüyor, ayakta kalanlar yeni fırtınaların kahredici endişesi içinde ecel teri döküyor. Aslında güçleri yetmiyor da herkesin sesini kısmaya, çaresizlikten ses çıkaranı zindana atıyorlar. Yok yapacakları başka şey. Olmadığı için şimdi de “zindan yetmez, asalım” faslı başladı, meğer gerçekten de “kefenle yola çıkmışlar”, herkese kefen biçmekte üzerlerine yok. Vaat ettikleri zafer de, ceza da ölüm; ya siyasetleri uğruna şehit olacaksınız ya da siyasetlerini beğenmiyorsanız ölümlerden ölüm beğeneceksiniz.
Ne derlerse desinler, korkmayın, asıl korkulacak olan şerefinizi kaybetmektir, kula kulluk etmektir. Bakın etrafınıza, bakın hayatını bir adamın iki dudağı arasından çıkan tek lafa bağlayanların haline, görmüyor musunuz ne kadar acınacak haldeler. “Daha neler, onlar bize acıyor mu” demeyin, neden acısınlar, çok şükür biz acınacak halde değiliz ki, alnımız açık, başımız dik. Yeter ki hep öyle kalsın, gerisi dertlenecek şey değil. Korkmayın zalimlerden, korku zulümden bir cüzdür.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları