Öztin Akgüç

Çelişki mi?

20 Nisan 2014 Pazar

Yerel seçim öncesi yolsuzluk söylemleri, tapeler, soruşturmalar, ardından muhalefetin seçim stratejisini yolsuzluklar üzerine kurması, anketler ve sonra da seçim sonuçları... İlk bakışta arada çelişki var gibi görünüyor. Halk yolsuzlukları biliyor, görüyor, inanıyor, sonra da bile bile, göre göre oy veriyor. Garip gibi gelebilir. Halkın önemli bir bölümü, yolsuzluğu bir eksiklik, bir nakısa hatta ahlaki düşüklük olarak da görmüyor, bir bakıma doğal karşılıyor. “Bal tutan parmağını yalar”, “at binenin kılıç kuşananın”, “devletin malı deniz yemeyen domuz” gibi söylemler bizim, yılların deneyim ve gözlemlerine dayanan sözlerimiz.
Konfüçyüs üç bin yıl öncesinde söylemiş: “Yönetilenler düzgünse yöneticiler de düzgündür. Yöneticiler düzgünse yönetilenler de düzgün olmak zorundadır.” Yöneticilerle yönetilenler arasında bu bağlamda tutarlılık vardır. Düzgün olmayan yönetilenlere düzgün yöneticiler ya da düzgün olmayan yöneticiler düzgün yönetilenler, işte burada tutarsızlık, çelişki oluşur. Halkın seçimde davranışı çelişkili değil, kendi değer yargıları yönünden tutarlıdır.
Ekonomik kalkınma, kaliteli bireysel ve toplumsal yaşam için halkın davranış biçiminin, değer yargılarının değişmesi gerekir. Halkı zorlayarak değiştiremezsiniz, maddi bir şeyler vererek de değiştiremezsiniz; değişim için halkta bir itici gücün, bir teperin, iyiye, başarıya ulaşma isteğinin oluşması, güçlenmesi gerekir. Anadolu sözüdür. Tam yazılırsa kaba kaçabilir. “Zorla ava gidilmez, gidilirse de o kadar gidilir.”
Vermek aslında bir üstünlük gösterisidir. Alan kendini ezik hissedebilir, minnet duygusuna kapılabilir, özgüvenini yitirebilir; verenin üstünlüğünü, egemenliğini bilinçaltında da olsa kabul etmiş olur. Halka inelim, halka verelim önerilerini anlamsız ve yararsız bulurum. Halka havadan inme hiçbir şey verilmemeli; halk çabası ile, özgüveni ile, mücadele gücüyle hakkını almalıdır. “Hak verilmez alınır” sözü geçerlidir. Ancak ortaçağ patronaj düzenlerinde patron verir, dağıtır. Demokratik düzenlerde dağıtım, verme, ihsan yoktur; hak edileni almak vardır. “Sen dur, ben vereyim” anlayışı üstünlük, baskı kurma isteğinin dışavurumudur.

***

Halk bağımsız düşünebilmeli, hareket edebilmeli, değer verdiği amaçlar için mücadele edebilmeli, kaliteli yaşam için çaba harcamalıdır. Bunların gerçekleşebilmesi için de halk aydınlanmalıdır.
Dikkat edilirse halkın aydınlanmasından korkanlar tarafından, aydınlanma yolları kapatılmış, engellenmiştir. Köy Enstitüleri, halk odaları, iktisadi devlet teşekkülleri kapatılmış, toprak reformunun gündeme gelmesi dahi engellenmiş, yoksul gençlere okuma olanağı veren leyli mecanni (parasız yatılı) uygulaması kısıtlanmış, halkın anlayarak kendi diliyle ibadeti bile yerleşik çıkarlar açısından tehlikeli görülmüştür. Amaç açıktır; halk muhtaç, bağımlı, karanlıkta kalsın, verdiğimizle yetinsin, özgüveni oluşmasın, özgürce davranmasın, üretken hale gelmesin, biat etsin, kendini ezik hissetsin.
İşte o zaman yolsuzluklar görülmez, özgürlük kısıtlamalarına tepki verilmez, oylar kolayca devşirilir, kişisel egemenliğimizi kabullenir, çıkarlarımız tehlikeye girmeden korunur. Günümüz iktidarının davranışlarına ait niyet, art düşünce böyle özetlenebilir.
Halk verilenle yetinmemeli, daha kaliteli bir yaşam özlemini duymalı, üreterek hak ettiğini almalı, kişiliğini korumalı, kendini ezilmiş hissetmemeli, oynanan oyunların bilincine de varmalıdır. O zaman geleceğe umutla, güvenle hatta gururlanarak bakabiliriz.
Ülkede esas savaşım halkın aydınlanmasından yana olanlarla karanlıktan, yerleşik düzenden çıkar umanlar arasındadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları