Gelin görün sokaklar kan

06 Kasım 2016 Pazar

“Bir de bana şiirlerin
Neden söz açmaz diye soruyorsunuz
Düşlerden, yapraklardan
Doğduğun ülkenin koca yanardağlarından?
Gelin görün sokaklar kan
Gelin görün
Sokaklar kan
Gelin görün kanı
Sokaklar boyunca akan”
Neruda’nın bu dizeleri yine kafamın içinde dönüp duruyor. (Türkçesi Hilmi Yavuz’a ait hani bir süre önce teröre yardım ve yataklık suçlamasıyla içeri alınıp sonra serbest bırakılan şair Hilmi Yavuz’a...)
Sevgili Okurlar,
Sokaklarımız, parlamentomuz, kentlerimiz, kasabalarımız kan içinde.
Kan her zaman göze görünmüyor. Kimi zaman telefonla gelen haberde, kimi zaman bir çocuğun şaşkın bakışında, dilinizin ucundaki bir tümceyi yutmanızda, dostlarınızın hapse tıkıldığını öğrendiğinizde...
Kan her zaman kırmızı akmıyor. Kimi zaman kara sakalların, kara dudakların, kapkara dişlerin arasından sızıyor... Kimi zaman şehvetle Kürtlere karşı kin ve öfke kusan demeçlerde ve manşetlerde sırıtıyor...
Kanı kan temizler diyenlere inanmayın sakın! Kanı sadece ve sadece karşılıklı konuşma, diyalog çözer. Ama konuşabilmek için diyalog için sözcüklerin, kelimelerin özgür olması gerekir.
Yasaklanan, hapsedilen, yok sayılan sözcükler, sadece kanı, şiddeti, savaşı körükler.

***

Sevgili Okurlar,
Sizlere bu satırları, sonbahar yapraklarının her yeri kapladığı ve sapsarı bir ışıkla yıkadığı güneşli bir Paris’ten yazıyorum. Siz bu yazıyı okuduğunuzda, İstanbul’a dönmüş olacağım.
Çok önceden planlanmış 5 günlük bir Paris yolculuğu... Birbirinden ilginç sergileri, oyunları, operaları izlemek için tasarlanmış bir yolculuk...
Gelin görün ki... İçim dışım kan içinde...
Bugün (bu yazıyı yazdığım cumartesi sabahı) Fransa’nın belli başlı tüm gazeteleri ve radyo haberleri aynı tümce üzerine kurulmuştu: “Türkiye’de şimdi sıra parlamentoda!”
Ülkemde parlamentonun bir kısmı yok sayılırken, milletin bir bölümünün sesi susturulurken milletvekilleri yaka paça alınıp götürülürken...
Gazetedeki arkadaşlarım, yıllardır “Tehlikenin farkında mısınız?” diye haykıran arkadaşlarım hapse atılırken...
Üstelik FETÖ’cülükten yargılanan (on ayrı davadan yargılanan) savcı Cumhuriyet’e FETÖ davası açmışken... Bu gerçeği ortaya çıkaran Barış Pehlivan’a soruşturma açılmışken...
Tüm dışarıdaki gazeteciler gibi benim de e-postam mağdur olanların çığlıklarıyla kilitlenirken...
Ülkemde insanlar korkunç bir travma yaşarken...
Sizlere Paris’teki sergilerden, 2010 Yılının Leyla Gencer Şan Yarışması birincisi Pretty Yende’nin Bastille Operası’ndaki “Lucia di Lamermoore” temsillerindeki olağanüstü başarısından söz edemem...
Belki sonra... Belki bu “Şok ve Dehşet” günleri sona erdiğinde...
NOT- Umut Nöbetlerini başlatan Sevgili Mete Akyol... Bakın yaşam böyle bir şey... Tüm hayatınız boyunca binlerce yazınız anımsanmaz da... Bir haksız tutuklamaya öfkelenir, hapishanenin önüne bir iskemle koyar “Umut Nöbeti”ne başlarsınız, bu duruşunuzla adınız efsaneleşir...
Sevgili Gönül Ülkü... Ne mutlu size, güldürdüğünüz her insanın bir parçası oldunuz, onlara hayatı sevdirdiniz...
İkisini de unutmayacağız. Ailelerine, yakınlarına sevenlerine sabırlar diliyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları